19.10.2021, 22:41

HATIRALAR 1 ZORDUR HAKKIN YANINDA OLMAK ve MAZLUMUN YANINDA DURMAK

HATIRALAR 1

ZORDUR HAKKIN YANINDA OLMAK ve  MAZLUMUN YANINDA DURMAK

Mezhepleri geniş olanlar, mezhep imamlarına rahmet okutuyorlar. "Sultanın sofrasına oturan alimin fetvasına itibar edilmez” diyen İmam Hanefi’nin sözde müntesipleri    “iktidara zarar verecekse doğruları söylemek caiz değildir” diye fetva verebiliyor.

Ne kadar genişlemişler değil mi? Hayret!  

 Zordur hakkın yanında olmak ve mazlumun yanında durmak. İnanmayana sözüm yok. İnanan için  imtihan tam da budur.  Fakat  insanların  çoğu bilmez ve çoğunluğun, daha doğrusu güçlü gördüğünün  peşine takılır.

Allah(c.c.)’ın  “Şayet yeryüzündeki çoğunluğa uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar, sadece zanna uyarlar ve yalnızca tahminle iş yaparlar,” (6/ 116) uyarısına   çoğunluk uymaz.

 ABD’li barış aktivisti   güzel yürekli  zarif kız   Rachel Corrie’nin, “Zulüm bizdense ben bizden değilim...” sözlerinin manasını bilmeyen, düşünmeyen, insan yiyen her türlü ideoloji  körleri  cennet umut ediyorlarsa, etmesinler! Zira, elbette  Allah bilir ama  Rachel Corrie ve benzeri şahitlerden  sıra gelirse biz ancak gireriz cennete!  

Zulüm bizdense ben bizden değilim...”  ne büyük bir söz!  Tanınmış bir hoca bu sözü sosyal medyasında paylaşıyor. Adam  altında yazıyor:  “Sen zaten hiç bizden olmadın.” Adam mezhebi meşrebi için hocaya muhalefet edeceğim derken,   zalim olmayı kabulleniyor!    BİZDEN ol gerisi önemli değil!   Bu zihin çerçevesi cennette Rachel’ e de yer bulamıyor!   Cenneti de parsellemişler. Ali Şeriati bu modelleri “Zulmeden dindardan daha kötüsü, zalim bizdendir diye susan dindardır..." cümlesiyle ne güzel tarif etmiş.

   Kendilerini,  toplumlarının aydınları, ileri gelenleri, önderleri  diye sunan bu adamların zavallılığına  hep hayret etmişimdir. İlkel  düşünceleriyle   hiçbir derdin devası olamayacak bu nevi  adamlara en azından  toplumun bir bölümünün  itibar etmesi çok büyük bir meseledir.  

Toplumda belirli etkisi olan  bu arkadaşlar kesin inançlıdırlar.  BİZ’den ve ÖTEKİ’lerden ibaret dünyalarında ideolojileri üzere  ürettikleri kelle sayılarıyla hedefe ulaşacakları vehmine esir olmuşlardır.  Hedefe giden yolda  gerekirse şeytanla  bile ittifak etmenin zaruretine inanırlar.  Yeter ki bu ittifakı taptıkları yapsın! Hakikati hatırlatanlara   şeytanla ittifaklarının geçici ve  bir zaman için mecburiyetten olduğunu söylerler.    

İnsanları kandırmadan önce kendilerini kandırırlar!  Hakikati söyleyen yoldaşları hakkı hatırlatmada direnirse onlara da düşman olur hain ilan ederler. 

 Allah’a yardım etmeyenin Allah’ın yardımından mahrum kalacağı gerçeğinden gafildirler. (47/7) 

Sonuçta bir çok rezillikler yaşadıktan sonra  ölüp giderler bu dünyadan. 

Neler Gördüm Neler Yaşadım.

Hayat tekamülüm boyunca bu gerçekleri teşhis ederek hatalarımı en aza indirmeye gayret etmeye çalışarak yaşamaya çalıştım. Ama  bir hakikat var ki benim için çok acı, bir o kadar da öğretici olmuştur.  

En büyük kazıkları kendi mahallemden yedim. 

Beraber yetiştiğim bir çok arkadaşımız dünyanın rengine kanarak hakka değil mahallelerinin ali menfaatlerine dolayısıyla çoğu zaman kör nefislerine  hizmeti yeğledi.  Zira dünya oradaydı  ve renkliydi.  

Neşet baba cahildim dünyanın rengine kandım, demiş, halk irfanından ve  kültür ummanından işaret fişeğini çakmıştı.   Ama insanların çoğu  ne cahil olduğunu biliyor,  ne  de dünyanın renkleriyle ilgili kandırılma süreçlerini fark ediyor. 

 FETÖ’nün kandırdığını fark ediyorlar da dünyanın kandırdığını  nedense fark edemiyorlar!

 Bu sebeple olsa gerek herkes kendi FETÖ’sünün kandırılma süreçlerinde emin adımlarla ilerliyor.

Ben Sistemle Kavga  Ederken   Mahalle Benle Uğraştı.

Ben firavun tabiatlı YÖK başkanlarıyla ve rektörlerle mücadele ederken,  akademik özgürlüklerime ve haysiyetime sahip çıkmaya çalışırken, mahallemden bir çok kişi aleyhimde rapor yazıp beni akademiden atmaya çalışıyordu. Neden?  Zira ilahları (rektörleri)  veya YÖK başkanına dayanan güçler öyle  istiyordu.

Halbuki ben onlara hiçbir zarar vermemiştim. Bana düşmanlık etmelerinin hiçbir mantıklı sebebi yoktu.

Efendileri atıl kurt dedi, atıldılar. Üstelik kurt da  değildiler! 

Bu konuda ne yapıyorsunuz siz diye ikaz eden ehli insaf sahiplerine    “ama canım o da rahat dursun, konuşmasın, sonuçta karşısındaki bir rektör” gibi savunmaların arkasına sığındılar. Hak ediyor, demeye getirdiler. Halbuki ben konuşmuyordum,  yapıyordum!  Konuşan, hem de boş beleş konuşan  onlardı! Makam ve payelerin sarhoşluğuyla tın tın olduklarını, şahsiyet erozyonunun sonucu çöle  dönüştüklerini fark etmediler.  Bu tiplere birkaç örnek verelim.  

Bugün vefat etmiş hesabı Allah’ın yanında  olan Konya’dan tanıdığım  bir profesör o günkü rektörün davetiyle  Uşak’a geldi. Rektör onu Eğitim Fakültesine dekan yapacağı vaadiyle getirmişti.   Tarihçiydi ve  rektörün emriyle bilimsel çalışmam olmadığına ve yeterli olmadığıma dair rapor yazdı. 

Hocam Nejat GÖYÜNÇ, hocanın elinden tutup yardımcı olduğu  hasbelkader profesör yapılmış,  hiçbir özgün eseri ve makalesi olmayan birisiydi. Birbirinin tekrarı sayılabilecek, lisans öğrencilerine yaptırdığımız türden derleme diye nitelenen   harcı alem eserlere imza atmıştı!  Konya’da ulaşamayacağı dekanlık görevine Uşak’da vasıl oldu. Bir müddet İİBF’de dekanlık yaptı.  Kendisine Eğitim Fakültesi söz verilmişti ama makama kavuşmak için  hizmet ettiği otorite sözünü tutmadı.   Sözler tutulmayınca   geldiği yere Konya’ya döndü.  Sanıyorum bundan hemen sonra sağlık problemleri  başladı.    İstediği dünyevi makamlara istediği gibi   kavuşamadan Allah’a kavuştu…

            Anlayacağınız bu rahmetlinin  çapını, sinüsünü kosinüsünü biliyordum. Fakat o kendini bilmiyordu. İlahlarının arzusuna uyarak benim bilimsel yeterliliğim olmadığı hakkında rapor yazacak kadar  kendini bilmiyordu. Kör nefsani arzuları için sadece bana değil ailemin, çocuklarımın ekmeğine de saldırmıştı. Üç kuruşluk makam için yaptı bunu.  İsteseydim  yazdıklarını elime alıp onu dünya aleme rezil edebilirdim. Nefsime uymadım.  

Bir başka örnek daha vereyim. Yine rektörün ricasıyla Konya’dan bir başka profesör aleyhime rapor yazdı.  Halbuki  bu kişinin    Konya’da asistanken  (1991 veya 1992)  doçentlik  jüri raporu benim elimden geçmişti. Hocam Nejat GÖYÜNÇ, şunları oku ve bana bir rapor çıkar diye önüme koymuştu. Bu Nejat Hoca’nın    adam yetiştirme metoduydu.  görebildiğim kadarıyla eksiklikleri çıkardım.  Benden sonra  kendisi  inceleyip  benim göremediğim ve fark edemediğim bilimsel hataları ortaya çıkarmış bana göstermişti. Dosyanın çok ciddi bilimsel gafları vardı. Yani bu arkadaş  eksikliklerini çok iyi bildiğim  bir akademisyendi.  O da aleyhimde rapor yazdı. Şaka gibi!

  Yazarken  kelime oyunlarına sığınmıştı.  Aklı sıra ben sorumlu değilim diyecek şekilde kıvırmaya müsait sözler etmişti.   Aleyhime rapor düzmüş, sonunda da atamak veya atamamak  makamı âlîlerinindir tarzında bir cümleyle bitirmişti. Akademiden atılırsam Konya’daki dostlarımdan göreceği tepkiye karşı böyle bir tedbir almıştı aklınca. Bu son cümlesine dayanarak ben olumsuz karar bildirmedim atamama kararı benim değil ilgili makamın  diyecekti!  

 Sonuçta bir rektör ondan ricada bulunmuş o da hayır diyememişti!  Raporlarında gerçeği söyleyip söylememek önemli değildi! Dönüp aynada kendini görmesi ise hiç mümkün değildi.

Gerçi karakterlerini gösteren bu düşüklükleri boşuna yapmış oldular. Zira idarenin  hukuka aykırı işlemlerin hepsini   idari yargı yoluyla iptal ettirdim.   Adamların  hukuka aykırı ve rektör ricasıyla yazdığı aleyhimdeki   raporları hiçbir işe yaramamıştı!   Gerekmediği halde düzenlettirilen hukuk önünde butlan  (yok hükmünde)   evraklar olarak kaldılar.  Dolayısıyla idari yargıda idare lehinde hiçbir etkisi olmamıştı.   Hazırladıkları  evrakların tek etkisi, kendilerine oldu.  Öbür dünyaya  yanlarında götürdükleri/götürecekleri kötü bir amel  olarak defterlerine yazdırdılar! Bir firavun müsveddesine hizmet edeceğim diye kötülük için mesai yap, firavununu memnun edecek  bir sonuç da alama ve  günahı yanında götür. İnanan için ne acı bir tecelli.   

            Evet dostlar, bu adamların hepsi benim mahallemdendi?   

Ama benden değildiler. Zira zalimdiler ve  zulmün yanında oldular. Firavun istedi diye bana düşmanlık yapmakla kalmadılar.   Ekmeğimden etmek için çalıştılar. “Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar.” (11/113) hükmünden korkmadılar!  

Bunlara düşmanlık etmek isteseydim uykuları, kaçar huzurları kalmazdı! Ancak benim düşmanlığımın bir anlamı olmalıydı. Firavunlarla, sistemin sahipleriyle kavga ederken, böyle küçük adamlarla  vakit kaybedemezdim. Güldüm geçtim zavallılıklarına. Bunlarla savaşmaya kalksaydım gerçek hedefi şaşırmış olur ve girdiğim tüm kavgaları kaybederdim.  

Haa unutmadan söyleyeyim. Aynı teklif emekli olduktan sonra Uşak üniversitesinde bir dönem hizmet veren ünlü bir tarihçi hocamıza da  yapılmıştı. Ama o aleyhime rapor düzenlemeyi  şiddetle reddettiği  gibi,  üniversitede dışlandığım, bana selam verenin sürüldüğü bir dönemde odama kadar gelip beni ziyaret etme lütfunda bulunarak idareye konumunu açık olarak göstermişti. Yaş haddinden emekli olduktan sonra Uşak üniversitesinde hizmet veren yılların emektar hocasının idare  tarafından dışlanarak yok edilmek istenen  bir öğretim üyesini  ziyaret etmesi ve bunu herkese duyurarak aleni yapmasının bir nedeni vardı.   Zira o bir ilim adamıydı ve geldiği yere takla atarak gelmemişti. Üniversite idaresine ben sizin ali cengiz oyunlarınıza alet olmam, dedi.     Demem o ki mahalleden böyle adamlar da çıkıyor ara sıra!   

Bir başka örnek daha vereyim. Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde son derece zalimane uygulamalarıyla  meşhur  28 Şubat Rektör Şan ÖZ-ALP’li yıllar. Bu rektörle  amansız bir hukuk mücadelesine girmişim. Süreçler uzadıkça uzamış. Bu dönemde şikayet ettiğim dosyalar sonraki rektör  Halim SÖZBİLİR dönemine intikal etmiş. Mahkeme (Danıştay Kararı)  zoruyla, hakkımda usulsüz soruşturma yapmış eski bir  dekan hakkında soruşturma açtırmıştım.    Ve dosya Konya’dan çok yakın tanıdığım ve o sırada AKÜ’de Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı olan    o arkadaşım da  soruşturmayı üstlerinden emir alarak usulsüz olarak  kapattı.  Bir gün Afyon’da Fakülte merdiveninde karşılaştık!  Hakikati yüzüne   çarptığımda,    bana sarılarak affet kardeş,  idareci konumundayım, biliyorsun bu işleri, türünden laflar etti. Güldüm. Ne diyeyim? Söylediğimde dediğimi anlamayacak!   Halbuki sorun tam da  buydu. Ben bilmiyordum  onun bildiği bu işleri! Hayatta sorular hep çalıştığım kitaptan gelmişti.  Kitap kavlince cevaplar   vermiş, veriyor ve vermeye çalışıyordum.   O’nun bildiğimi düşündüğü  işlere uygun bir cevabım yoktu benim!  Nasıl anlatayım bu tür ayak oyunlarıyla ulaşmak istediği yere ulaşamayacağını. Allah dilemeden onun dileyemeyeceğini.(81/29) Rektör olmak istiyordu. Olamadı. Allah kısmet etmedi.  Sanıyorum görevlendirmeyle gidip bir  vakıf üniversitesinde rektör yardımcısı oldu.  İnşallah rektör de olacak. Sonra da YÖK başkanı belki de bakan!

 Yalan Söylemek Caiz mi?

            Hayat yolunda tecrübelenen ve imanını ve itikadını da ana kaynağa yani Kurana giderek mütemadiyen yenileyen   birisi olarak yanlış yaptığını düşündüğüm herkesi eleştirmeyi ülkeme borç bildim. Dilimi eğip bükmeden doğru bildiğimi söyledim, söylemeye çalıştım.  “… Allah’a itaatsizlikten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin, günahlarınızı bağışlasın”(33/70)

     En çokta  bu konuda eleştirilere maruz kaldım.  Ama çok zorlandım. Halende zorlanıyorum. İlk başta mahallenden insanlar    çıkıyor karşına. On yılların hukukunu zedelemeden kırmadan dökmeden, insanlığını kaybetmeden yürümek zorundasın. Geleneği din ve itikat zanneden kesin inançlı bir çok arkadaşına laf anlatmak zorunda kalıyorsun. O kadar zor ki?

 Söyleyin dostlar “iktidara zarar verecekse doğruları söylemek caiz değildir” diyen adamlara itibar edilir mi?

Kitapta olanın tam tersini  söylüyor adam. “….bile bile Allah hakkında yalan uyduruyor”  (3/78).

Yaş ilerleyince korku duvarını aşmış anlaşılan.  “ Konuşanın ancak doğru ve uygun olanı söyleyeceği” (78/38)  günden pervası kalmamış!

            Geçmişini biliyorum bu fetvayı verenin. Geçmişte böyle değildi, dünyanın rengi  bozdu onu! Belki de geçmişte de böyleydi de biz  habersizdik! Bugün geldiğim çağda ve yaşta  net olarak biliyorum ki, bu tür sözler edenlerle aynı dinin mensubu değilim.

Sizin dininiz size, benim dinim banadır” diyorum.

Başkaca diyecek söz yok.

            Sevdiğim Bir Ağabeyim.

Uşakta sevdiğim yaşı bizden daha ileride bir avukat  ağabeyim var. O da beni sever ve  sempati duyar  biliyorum ama eleştirilerime çoğu zaman çok  kızıyor. Üzülüyor ve    anlam veremiyor.  Ali Galip Hoca neden böyle yapıyor diye soruyor,  sorguluyor.

 Bu sebeple olsa gerek sosyal medyada bana zaman zaman  sert çıkışlar da yapar.    Ben de onu kırmadan usulünce nedenini  anlatmaya çalışırım.   

En son genç   bir kaymakamın, genç  bir öğretmene densiz davranışına bir kardeşimizin sosyal  medyada Atatürk örneğiyle eleştirmesini  (ki bu sol cenahta da milliyetçi cenahta da  böyle yapıldı)  eleştiri  konusu yaptım.

 Dedim ki; Gazi, Mustafa Kemal Atatürk son devletimizin kurucusu ve büyük bir adam. Ancak böyle şeyleri Atatürk ismi üzerinden politize ederek eleştirmemek gerekir. Zira Atatürk çağının adamıdır ve otokrat gelenekten gelen otokrat bir adamdır. Yaşadığı kültürün adamı, dolaysıyla Osmanlıdır! Sizlerin bu tür eleştirileri karşısında bir başkası da o dönemden olumsuz örnekler getirebilir. Örneğin benim doktora tezim Atatürk Dönemi Valileridir ve bu tür adamların o dönemde de çok miktarda örneğini biliyorum. Yanlış yanlıştır. Şayet tabu haline getirilmiş isimler ve izimler üzerinden yanlışı eleştirmeye kalkarsak işi kayıkçı kavgasına döndürürüz ve bir yere varamayız. Örneğin siyasal tavır ortaya koyan, iktidarın il başkanı gibi davranan valilerin davranışları eleştirildiğinde, bir iktidar mensubu televizyonda Atatürk dönemini örnek göstererek yapılanı savunmuştu!!! 1936'da her ilin valisi aynı zamanda CHP'nin il başkanı olmuştu! İşte bunu örnek göstermişti. Halbuki bu devrinde de büyük bir yanlıştı. 2020 de o yanlışı örnek göstererek bugünkü bazı valilerin yanlış davranışları meşru ve doğru gösterilmeye çalışılıyordu. Ne de olsa Atatürk yapmıştı ya! Adam bunun arkasına sığınarak 2020'ye çağdışılığı getiriyordu! Bu nedenle eleştirilerimizi geçmişte yaşayan devlet adamlarının doğru ve yanlış davranışları üzerinden temellendirmek son derece yanlıştır. Evrensel değerler, insanlığın ortak değerleri üzerinden eleştiri yapmak gerekir.

Bu arada şunu da ekleyerek yanlış anlamalara mahal vermeyelim. İl başkanlığıyla  valilik makamının birleştirilmesi eylemi, 1936’da çağına çok uygun düşen bir icraattı. Bugün bunu hatırlatan görüntüler tamamen çağdışı bir geriliği temsil ediyor. Yani bugün daha fazla eleştiriyi ve tepkiyi hak eden siyasal  bir davranış şeklidir.

İşte bu eleştiriyi ağabeyim de beğenmiş ve “Yazının altına imzamı atarım. Ancak kantarın topuzunu çoğu zaman bizim tarafa kaçırıyorsun. Bir bakıma haklısın da...Ama biraz insaf et..” demiş. İşte bu  abimi bunun için seviyorum. Samimi insan.  Her ne kadar bir mahallenin ferdi de olsa içinde bir yerlerde hakkı biliyor. Ama biraz insaf et serzenişinde, bulunduğu mahallenin öteki mahalleden çok daha iyi olduğu kesin inancı var. ÖTEKİ’ler geldiğinde daha da kötü olacaktır. Buna inanıyor.

Haksız mı?

            Valla  buna tamamen haksız diyemem. Haklı olma ihtimali elbette  vardır. Ancak, bu tespitimin temeli mahallelerin birbirinden farklı olduğuna dayanmıyor. Topyekûn insan kalitemizin düşüklüğünden kaynaklanıyor.    Hani televizyonların siyah beyaz olduğu dönemlerde bir reklam repliği vardı.    “Yok birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı bankasıyız

İşte o hesap!

Burada şunu da belirteyim. Yaşı kemale ermiş bizlerin ve büyüklerimizin  ÖTEKİ’ler geldiğinde daha kötü olacak  kesin inancını taşımamalarında, bu korkuyla sistemi tıkamamalarında  fayda var. Zira zaman zemin ve nesiller değişiyor. ÖTEKİLER geldiğinde bir bakmışsınız ne biz,  ne onlar kalmış. ÖTEKİLER  bize dair geçmişin gerçeği,  geleceğin yalanıymış!    

Anadolu’da (Efes) yaşamış olan filozof Herakleitos (M.Ö 535?-475 )  ve aynı çağda Hindistan’da yaşamış  Buda (563/483 ),  “Değişim, değişmeyen tek şeydir” demiş.   Bu söz  Karl Marx'ın meşhur kitabı Das Kapital'in girişinde    “Değişmeyen tek şey değişimdir.” şeklinde yer almış.
          Demem  o ki, değişimi fark etmeyenler kaybeder. Zira anlayamaz ve anlamlandıramaz. Sonuç olarak hep geç kalır!  

Şu  hakikati ifade ederek  yazımızı sonlandıralım.   Bugünkü sorunların sebebi halk değil,  halka yol ve yön verecek sözde aydın takımıdır! Toplumun önderleri olacaklar, görevlerini yapmıyorlar.  Dünyanın rengine kanmışlar! Çoğunun kafasının had safhada karışık olmasının yanında,  donanımsız olması da ayrı bir mesele.  Kafa karışıklığı bir yerde iyidir diyeceğim ama donanımsızlık tam  bir facia!

 Bunun da sağı, solu, ortası  yok maalesef. Topyekûn böyleyiz.

Her hal ve şartta doğruyu söyleyecek okuyan yazan kültürlü insanımız o kadar az ki!   Nesli tükenmiş kel aynak kuşları  gibiler.   

 “Ey günah işleyerek kendilerine yazık eden kul­la­rım! Al­lah’ın rah­me­tin­den ümidinizi kes­me­yi­n! Çünkü Al­lah, bü­tün gü­nah­la­rı bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir,” (39/53)  ayeti gereğince ümidimizi yitirmedik ve yitirmiyoruz elbette.

   Lakin  bindik alamete gidiyoruz kıyamete hissini yenmekte zorluk çektiğimiz de bir hakikat.  Ne diyelim. Rabbim hayırlara dönüştürsün.  

Yorumlar (0)
14
parçalı bulutlu
Günün Anketi Tümü
Karahallı Belediye Başkanı Ali Tpçunun Çalışmalarından mennumusunuz?
Karahallı Belediye Başkanı Ali Tpçunun Çalışmalarından mennumusunuz?
Namaz Vakti 29 Nisan 2024
İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 34 93
2. Fenerbahçe 34 89
3. Trabzonspor 34 58
4. Başakşehir 34 52
5. Beşiktaş 34 51
6. Kasımpasa 34 49
7. Rizespor 34 49
8. Alanyaspor 34 48
9. Sivasspor 34 48
10. Antalyaspor 33 45
11. A.Demirspor 34 41
12. Kayserispor 34 40
13. Samsunspor 34 39
14. Ankaragücü 34 38
15. Konyaspor 34 36
16. Gaziantep FK 34 34
17. Hatayspor 34 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 34 30
20. İstanbulspor 34 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 32 72
2. Göztepe 32 66
3. Sakaryaspor 32 57
4. Kocaelispor 32 55
5. Ahlatçı Çorum FK 32 55
6. Bodrumspor 32 53
7. Boluspor 32 50
8. Bandırmaspor 32 47
9. Gençlerbirliği 32 47
10. Erzurumspor 32 44
11. Keçiörengücü 32 39
12. Manisa FK 32 37
13. Ümraniye 32 37
14. Şanlıurfaspor 32 34
15. Tuzlaspor 32 34
16. Adanaspor 32 33
17. Altay 32 15
18. Giresunspor 32 7
Takımlar O P
1. Arsenal 35 80
2. M.City 34 79
3. Liverpool 35 75
4. Aston Villa 35 67
5. Tottenham 33 60
6. M. United 34 54
7. Newcastle 34 53
8. West Ham United 35 49
9. Chelsea 33 48
10. Bournemouth 35 48
11. Wolves 35 46
12. Brighton 34 44
13. Fulham 35 43
14. Crystal Palace 35 40
15. Everton 35 36
16. Brentford 35 35
17. Nottingham Forest 35 26
18. Luton Town 35 25
19. Burnley 35 24
20. Sheffield United 35 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 33 84
2. Girona 33 71
3. Barcelona 32 70
4. Atletico Madrid 33 64
5. Athletic Bilbao 33 58
6. Real Sociedad 33 51
7. Real Betis 33 49
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 33 45
10. Getafe 33 43
11. Osasuna 33 39
12. Deportivo Alaves 33 38
13. Sevilla 33 38
14. Las Palmas 33 37
15. Rayo Vallecano 33 34
16. Mallorca 33 32
17. Celta Vigo 33 31
18. Cadiz 33 26
19. Granada 33 21
20. Almeria 33 14