Uşak TV
2021-06-13 22:57:19

YAVUZ HIRSIZ EV SAHİBİNİ BASTIRDI ÇAKMA GAZETECİ SÜLEYMAN ÖZIŞIK’IN SUÇ ORTAĞI SEZAYİ DAŞDEMİR’E NASIL KUMPAS KURDUM…

ALİ GALİP BALTAOĞLU

admin@usak.tv 13 Haziran 2021, 22:57

Ahlaksızlık timsallerinin kahraman diye ortalıkta gezdiği, mafya kılıklı zorbaların biz devletiz diye tozu dumana kattığı bir zamanda yaşıyoruz. Öyle bir düzen var ki, ahlaksızlıklarla malul insanlar cemiyet içinde namuslu pozlarında arzı endam ediyorlar. Bizim eskiden de bildiğimiz ancak kamuoyunda foyası yenilerde meydana çıkan Süleyman ÖZIŞIK’ın yazılarını incelerseniz ne demek istediğim net olarak anlaşılır. Zannedersiniz ki bu adamlar namus timsali Müslüman(!) dava adamları!

Bu çerçevede kirli operasyonlardan birinin anlatıldığı son makalemi 10 Ocak 2021 ‘de “Uşak Üniversitesi Personel Şube Müdürü Sezayi DAŞDEMİR 15 Temmuz Darbe Teşebbüsünden Sonra İstihbarat Şube Müdürü Hüseyin ÖZEN’e Kim İçin ve Neden Pusu Kurdu?” başlığı altında yazdım. Bazı kirli polis müdürlerinin benim ismimi kullanarak, Sezayi vasıtasıyla mesai arkadaşları olan istihbarat şube müdürüne kurduğu bir tuzaktı bu! CAHAN ve benzerlerinin sevk ve idaresinde, ulusal basında ÖZIŞIK gibilerin etkisi ve yönlendirmesinde valilerin seyrettiği, destek verdiği (Vali Salim DEMİR hariç), hatta bir valinin iftira atarak kumpasa destek attığı bir ilde yaşamanın bedelini bütün Uşak ödedi! Uşak, ÖZIŞIK gibilerin Uşak’taki işbirlikçileriyle donuna kadar soyuldu!

  KOM İfadesinde DAŞDEMİR Bana İftira Ederek Kendini Aklamış!

makalemizde  “Benimle ilgili ürettiği yalanlardan biri de kendisine kumpas kurduğum iddialarını içeriyor. Bu konuyu “Sezayi Daşdemir’e Nasıl Kumpas Kurdum” başlığı altında yazacağım ki herkes işin gerçeğini öğrensin! Evet, Azeri bir öğrencinin kayıt için Sezayi’nin şahsi hesabına gönderdiği harç-kayıt parasına çökecek ahlaktaki bir adamın yaptıklarını belgeleriyle ortaya koyacağım”, demiştim. Bugün işte o gün! Sadece başlığı biraz değiştirdim.

Şahsına kumpas kurduğumu iddia eden, yalanı ve iftirayı profesyonel bir eylem haline getirmiş DAŞDEMİR, 27 Temmuz 2016 tarihinde KOM’da verdiği ifadesinde bir senaryo yazmıştır. İlgili kısımları aynen veriyorum:

“…. şikâyet eden genç yoklama listelerinde adı çıkmayınca araştırmak ve sormak için (Kayıt harcı yapılmadığı için öğrencinin listede isminin görünmemesini kastediyor.) Rektör beyin yanına çıkartılıyor ve rektör bey de Ali Galip BALTAOĞLU’nu çağırarak bu konu ile ilgilenmesini istemiş, Ali Galip BALTAOĞLU’na Sezai böyle bir şey yapmaz, işi hemen resmiyete dökmeyin, önce konuşun demiş. Ali Galip BALTAOĞLU ise öğrenciyi odasına götürmüş. Biri savcılığa bir idareye olmak üzere iftira dilekçelerini bilgisayarda yazarak öğrenciye imzalattırıp öğrenciyi adliyeye kendi aracıyla götürüp, kendisi dışarıda bekleyerek dilekçeyi vermesini sağlıyor.

  “…Muhammet Aliyev isimli öğrenci benimle temasa geçti. Kendisinin hakkımda böyle ithamlarda bulunmadığını dilekçelerini Ali Galip Baltaoğlu adlı şahsın yazdığını, benim onunla husumetli olduğunu sonradan öğrendiğini bildirerek savcılıktan dilekçesini geri çektiğini, rektörlüğe durumu dilekçe ile bildirdiğini, ancak kendisinin böyle bir dilekçe verirsen, iftiradan okuldan atılacağını söyledi. Ali Galip’in kendisine her şekilde sahip olacağını söyledi. Bu konuda şahidim vardır Muhammed Aliyev (şikayetçinin ismini bile hatırlamıyor, gerçek isim Muhammad ALASGARLI- velisinin ismi ise Elçin Musayev ) bana özür mektubu gönderdi. Velisi telefon etti sizin rektörlükle sorunlarınız varmış bizim çocuğu kullanmışlar bizim çocuk kesinlikle fethullahçı değildir. Ben çocuğuma sonu ne olursa olsun git doğruları anlat dedim. “….17 Marta öğrenci rektörlüğe dilekçe vermiş. Ali Galip’in adını veriyor, doğruları yazmış 18 Martta öğrenci rektörlük katına çağırılarak Cengiz SOYKAN tarafından tehdit edilerek daha önce söylediklerimden vazgeçtim şeklinde tekrar dilekçe alınmış. Son savunmam alınmadan 19 Mart 2015 tarihinde disiplin kurulu toplanmış ve hakkımda kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilmiş.”

İşte böyle anlatmış Sezayi kendi sahtekarlık fiilinin arka planını!

 Olay Neydi ve Ben Bu Olayın Neresindeyim?

Evet bu şube müdürü DAŞDEMİR, Azerbaycanlı bir öğrencinin harç kayıt parasına çöktü. Bu fiilinden dolayı ceza aldı. Fakat yaşanan olayın  kendisine karşı bir kumpas olduğunu ve bu kumpası kuranların içinde benim de olduğumu iddia etti.!

Gelelim işin gerçeğine.

 Mağdur Muhammed ALASGARLI ve olayın şahidi de olan yakın arkadaşı Rahmi RAHMANOV. Uşak’ta yaşayanlar hatırlarlar. Eylül 2014’te Uşak’ta elim bir trafik kazasında Azeri uyruklu üç öğrencimizi kaybetmiştik. DAŞDEMİR, bu gençlerle Azerbaycanlı öğrencilerimizin cenazesinde tanışmış. Öğrencilerin velileri ile burada yakınlık kurmuş. Ülkücüyüm milliyetçiyim, demiş. Uluslararası Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMDER) Ege Bölge Temsilcisiyim demiş! Misafirimiz elbette kendisine güvenmişler! Ne de olsa ÜLKÜDAŞ! Dava adamı! Türk Dünyası için mücadele eden bir akademisyen! Neden böyle diyorum. Çünkü gençler ve yakınları kendisini öyle tanıttığını söylüyorlar. Telefonunu vermiş. Bir ihtiyacınız olursa arayın ben her zaman buradayım demiş! Nitekim öğrencilerin ihtiyaçları olmuş, aramışlar ve anlaşılan Sezayi halletmiş! Şöyle ki;

  Bir gün rektör Sait ÇELİK hoca özel kalemi vasıtasıyla beni makamına çağırdı. Odasında iki Azerbaycanlı öğrenci vardı. Mağdur gencin ismi Muhammad ALASGARLI idi. Gençlerle burada tanıştım. Gençlerin velisi Elçin MUSAYEV bu konuda birkaç kez rektörü bizzat arayarak yardım talep etmişti. Büyük dava adamı FETÖ mücahidi, Türkçü Milliyetçi ve hatta Ülkücü Sezayi üniversitede kendi maaş hesabına öğrencinin harç parasını dahil etmiş ve anlaşılan o parayı yemiş ve geri ödeyemiyordu. Gerçi burada zimmet suçundan ziyade dolandırıcılık suçu daha uygun olabilir. Harç parası Elçin MUSAYEV tarafından 15 Eylül’de Sezayi’nin banka hesabına gönderilmişti. Sezayi’nin 18 Eylül’e kadar parayı öğrenci hesabına yatırarak kayıt yenilemesini yapması gerekiyordu. Yapmamış!

Öğrenci Uşak’a Dönüyor ve!

Kaydı yenilenmeyen öğrenci 11 Ekim 2015 tarihinde Uşak’a acele gelmişti. Zira kaydının yapılmadığını öğrenmişti. Kaza geçiren Azerbaycanlı öğrencilerin trafik sigorta işlerine bakan G.T. 19 Ekim 2015 tarihinde öğrencilere 1800  borç vermiş harçlarını yatırmışlardı. Para bir ay gecikmeyle bulunup yatırılmıştı. Süresi geçmesine rağmen üniversite idaresi öğrenciye yardımcı olmuş kaydının yenilenmesini sağlamıştı.

Fakat G.T. bir hafta kadar sonra parayı geri isteyince ve gençler Sezayi’ye ulaşamayınca 28 Ekim 2015 de rektörlük makamındaydılar.  Sezayi’den paranın geri alınarak borçlarının ödenmesi için rektörden yardım istemeye gelmişlerdi.

 Rektörlük makamında olay bana anlatıldı ve rektör hoca, Ali Galip hocam bu çocuklarının sorunu çözmemiz lazım ne önerirsiniz diye sordu. Ben de bu hukuki bir iş ve hukuk yoluyla çözülür, dedim. Harç parasını alamayan öğrenci ben şikayetçiyim diyerek iradesini beyan etti. Rektör hoca da şikayette bulunuyorlar, taa Azerbaycan’dan velileri birkaç kez aradı gereğini talep ediyorlar, dedi

Olay sonuçta hem adli hem idari soruşturma konusu olacak ciddi bir suçtu. Rektör hoca gurbet elde sahipsiz kalan bu gençlerle ilgilenmemi rehberlik etmemi rica etti. Gençlerle konuşuldu. İdari soruşturmaya başlayalım ama adli soruşturma için biraz daha bekleyelim kararı alındı. Daha doğrusu rektör hoca “adli işlemler başlamadan bir hafta daha bekleyelim. Kendisi çocuklara ödeyeceğim, diyormuş, belki adli işlem yapmadan çocukların mağduriyetini giderebilir” dedi.

DAŞDEMİR’in bana mobbing uyguladı kumpas kurdu  dediği rektör ÇELİK, DAŞDEMİR’e işlem yapmadan bu işi geçiştirebilir miyiz, laf söz olmadan atlatabilir miyiz, ülkenin onurunu gürültü çıkarmadan muhafaza edebilir miyiz, savcılığa şikayet etmeyelim diye şikayetçi öğrenciyi  bir hafta daha beklemeye ikna etti. Rektör ÇELİK’in derdi adli işlemlere girişmeden daha doğrusu Sezayi ekmeğinden edecek bir yola girmeden bu işi hal edebilir miyiz, derdiydi. O’nun çoluk çoğuna acıyordu ve düşünüyordu. Zira bir memur için çok ağır bir suçtu bu! Bu işten yargılanıp mahkum olduğunda memuriyeti biterdi!

Sezayi’nin ifadesine göre; Rektör Sezai böyle bir şey yapmaz, işi hemen resmiyete dökmeyin önce konuşun demiş” falan filan. Çok mu güvenilir biriymiş Sezayi? Rektör hoca neden Sezayi böyle bir şey yapmaz desin. Mamafih rektör hoca burada “keşke kendisiyle iletişim kurulabilse adliyeye intikal etmeden bu işi çözebilsek” gibi bir şeyler söylemişti diye hatırlıyorum.

Öğrencinin Şikayet Dilekçelerini Ben Yazdım.

 Gençler bu görüşmede şikayet dilekçesi yazılacak, nasıl yapacağız diye sordular. Ben de Muhammed’e döndüm ve “dilekçe yazabilir, başınıza geleni anlatabilir misin,” diye sordum. Nasıl yani diye bir cevap alınca, durumu anladım. Gençlerin dil bilgisi Türkiye Türkçesini yazılı olarak ifadeye müsait değildi. Gençlerin gerek idareye gerek adliyeye verdiği dilekçelerini ben yazdım. Yani bir bakım eski dilde arzuhalcilik denen işi yaptım. Şikayetçi öğrenci kardeşimizin arzusu ve isteği istikametinde dileklerini yazıya döktüm.

Sezayi KOM’daki ifadesinde bu olayı, “Ali Galip BALTAOĞLU ise öğrenciyi odasına götürmüş. Biri savcılığa bir idareye olmak üzere iftira dilekçelerini bilgisayarda yazarak öğrenciye imzalattırıp öğrenciyi adliyeye kendi aracıyla götürüp, kendisi dışarıda bekleyerek dilekçeyi vermesini sağlıyor, diye anlatıyor.

 Allah’ın bildiğini kuldan saklamayacağım. Orada rektörün biraz daha bekleyelim tezinin işe yaramayacağını biliyordum. Çoğu zaman cebinde harçlığı olmadan gezen Sezayi’ye üniversite ortamında kimse güvenip 1800 TL borç verip derdini çözmezdi. Uçan kuşa borcu vardı. Yakın çevresinden devamlı 10/20/ 50/100/150/200 TL küçük paralar ister hiç birini iade etmezdi. Aldığı parayı iade etmek gibi bir alışkanlığı yoktu. İçimden biraz zor öder diye geçirdim. Bu konuyu yazıp yazmamayı çok düşündüm. Zira bunu yazmak beni yaralıyor, biraz da utanıyorum ama bir gerçeğin bilinmesinde fayda var. İyi günlerimizde bir çok kez benden borç para talep etmiş ben de vermişimdir. Benim dışımda para alıp ödemedikleri de çoktur. Tanıkları vardır.Borç diye alırdı. Ben dahil bu arkadaşa para verenler geri ödemeyeceğini bilerek Allah rızası için verirdi. Fakat bu zalime verilen sadakalarımız bile bize yalan, iftira, haysiyet cellatlığı ve nankörlük olarak döndü. Sonuç olarak utanmadan bana kumpas kurdu diye bu yalanları sayısız iftiraları KOM’da yazdırabildi. O kendi imtihanını oldu biz de kendi imtihanımızı! Neticede biz insanların çoğunun nankör olduğunu Allah’ın kelamından kıraat etmişler olarak ne sitem ettik ne de şikayet! Herkes kendine yakışanı yaptı.

Demem o ki, böyle bir hukuki süreç işletilmeseydi harç kayıt parasını öğrenciye asla geri ödemeyecekti!

Bir Hafta Sonra

İdareye şikayet dilekçesi verildikten bir hafta sonra Rektör hoca beni tekrar makamına davet etti. Şikayetçi genç ve arkadaşı yine oradaydı. Rektör hoca Sezayi’ye ulaşılamıyormuş para ödenmedi, gençlere nasıl yardımcı olacağız dedi. Adli şikayetlerini yapacaklar hocam, o zaman tutuşacak belki bir çözüm üretecektir dedim. Şikayetçi genci Adalet Meslek Yüksekokulu’ndaki makam odama götürdüm. Burada olayı tafsilatıyla anlattırıp dilekçe haline getirdim. Bizzat ben daktilo ettim ve yazıcıdan çıkardım. Yanlışlık olmaması için son kez kontrol ettirdikten sonra çıktılarını kendilerine verip bu dilekçeyi imzalayıp savcılığa vermelerini söyledim. Akşam saat 16.30 gibiydi. Ben de kampüsten Uşak’a gidecektim. Gençlere yardımcı olmak amacıyla ben teklif ettim. Şikayetçi Muhammad’ı ve ve olayın yakın tanığı Rahmi’yi savcılığa kadar götürdüm. Dilekçelerini teslim ettiler ve gençleri alıp şehir merkezine bıraktım.

Davayı Geri Çekmek İstiyoruz Diye de Bana Geldiler!

Gençler bundan 4 veya 5 gün sonra yine bana geldiler. Paralarının ödendiğini savcılıktan dilekçelerini geri çekmek istediklerini söylediler ve ne yapacağız diye sordular. Sebebini sordum. Sezayi’nin arkadaşı, (hatta suç ortağı desek yalan olmaz) sigortacı G.T., gençleri davayı geri çekmezseniz zararlı çıkarsınız diye  tehdit etmiş. Doğal olarak korkmuşlar. Ailemize danıştık, düşmanlık olmasın davayı geri çekin diye tavsiye ettiler, deyince çok üzüldüm. Elbette gurbet ele çocuklarını gönderen bu ailenin endişesine hak verdim. Misafir öğrencilerimizi odamda ağırladım.  Çaylarını söyledim. Şikayetçi öğrenci Muhammad ALASGARLI’nın şikayetten vazgeçtiğine dair dair dilekçeyi de bizzat ben yazdım. Çıktısını alıp gence imzalattım. Git bunu Uşak Cumhuriyet Başsavcılığı’nda daha evvel şikâyette bulunduğun yere ver dedim. Gidip vermişler. Savcı bunları sıkıştırmış, tehdit mi edildiniz niye geri çekiyorsunuz diye! Çocuklar hayır demişler ve dilekçeyi çekmekte ısrarlı olduklarını söylemişler. Böylece adli soruşturma bitirildi.

Şikayetçinin İfadesinde Sezayi’nin Kumpas Dediği Olay!

İş neden buraya kadar gelmişti. Çünkü Sezayi parayı öğrencinin hesabına yatırmamış ve yemişti. İade etmiyor daha doğrusu edemiyordu. Üniversitenin içinde ve dışında Sezayi kaçıyor alacaklı öğrenciler kovalıyordu. Bu olayı şikayetçinin ifadesinden kronolojik olarak görelim. Bakın Soruşturmacı İbrahim KAYNAR öğrencinin beyanlarını nasıl özetlemiş.

Şikayetçi Muhammed ALASGARLI ifadesinde; 1800.TL paranın Sezayi Daşdemir’e 15 Eylül 2015 tarihinde gönderildiğini, harcın yatmadı haberini arkadaşı Fahri Rahmanov’dan aldığını, 11 Ekim 2015 de Uşak’a geldiğini, paranın yatırma süresi geçtiğini halde, yabancı uyruklu öğrencilerin hesabının kapatılmamasından istifade ederek parasını G.T.den borç alarak 19.Ekim.2015 tarihinde yatırdığını, 28 Ekim 2015 de Üniversite Rektörlüğüne şikayet dilekçesi verdiğini, 6.Kasım.2015 de Cumhuriyet Başsavcılığına şikayet dilekçesi verdiğini, 10 Kasım 2015 de G. T. paranın kendisine ödendiğini söylediğini, dilekçeyi geri çekmesi için G.T tarafından tehdit edilmesinden sonra, ailesinin de görüşünü aldıktan sonra düşmanlık olmasın diye 11.Kasım.2015 tarihinde savcılıktan dilekçesini geri çektiğini söylemiştir. Ayrıca G. T’nin kendisine borç verdiğini, iki kez borcunu talep ettiğini, doğruyu söylemediğini, hiçbir şekilde avukatlık ücreti alışverişlerinin olmadığını, G. T. ile aralarında bir husumetin bulunmadığını beyan etmiştir.”

İşte olay budur. Bu sahipsiz gariban Azarbeycanlı öğrenci harç parasını geri alabilmek için arkadaşı F. RAHMANOV ile birlikte Sezayi’nin peşine düşmüşler ancak toplamda iki ay boyunca hiçbir izin ve rapor kullanmayan Sezayi’yi nedense ofisinde yakalayamamış ve yüz yüze gelememişlerdi!

 Öğrencilere Neden Yardımcı Oldum.

Peki bütün bu işlemlere neden ben yardımcı oldum? Azerbaycan’dan ülkemize ve üniversitemize misafir gelmiş çocuklarımıza yardımcı olmak için elbette. Buna benzer Türk dünyasından ve Afrika ülkelerinden misafir sayısız öğrencimizin sorunlarına yardımcı oldum. Bu davaya gönül vermiş arkadaşlarımızla bazı ihtiyaç sahiplerine burs desteği verdik. Bir dönem yabancı öğrencilerimiz başta olmak üzere tüm öğrencilerimize aşevimiz desteğiyle üniversitede sabah çorbası çıkmasını sağladığımız da oldu. Zira biz buna salih amel diyorduk. Bu ameller bizim ülkümüz, davamız, inancımızdı. Soydaşlarının harç kayıt parasına çöken sözde ülkücüler sonradan peydah oldu!

Evet şikayetçi öğrencinin dava dilekçesinin yazımında da davayı geri çekme dilekçesinin yazımında da yardımcı olan kişi bendim. Bu yardım kumpas kurmak mıdır? Sezayi’ye göre öyledir! Sezayi’ye göre yabancı uyruklu bir öğrencinin kayıt harç parasına çökmek ahlaksızlık değildir! Gurbet elde sahipsiz gençlerin hakkını aramasına yardımcı olmak kumpas kurmaktır! Hâlbuki bu tür işler yanında sahtekarların sahtekarca işlerini akamete uğratmak benim için bir görev olmaktan da öte insanlık ve Müslümanlık vazifemdir.

Bir ömür hocalık yaptım. Öğrencilerimizi kendi çocuklarımı olarak gördüm ve evlatlarımdan ayırmadan sevdim. Hatta onlarla kendi çocuklarımdan daha fazla ilgilendim. Mülkiyeti Allah’ın üç oğlum var. Kendi çocuklarımı büyütürken tüm sorumluluğunu annelerine devrettim desem yalan olmaz! Sadece soydaş veya çoğunluğu Afrikalı yabancı öğrencilerimin değil tüm öğrencilerime ihtiyaçları olduğunda elimden geldiğince yardımcı olduğum bilinir. Bu sebeple zalim idarecilerle aram hep açık mazlumlarla ise hep iyi olmuştur. Zayıfın yanında olmak bedel ister! Bütün bedelleri memnuniyetle ödedim.

 Uşak üniversitesinin eski öğretim üyeleri bilirler. Atletle ders anlatan, öğrencileri korkutan, notu silah olarak kullanan garip bir hocanın yaptıkları yüzünden öğrencilerin yanında oldum diye de idareyle başım derde girmişti. Öğrenciler bana gelmişlerdi. Durumu anlattılar. Çok vahim şeyler söylüyorlardı. idareye bildirmeleri için yol gösterdim. Dilekçeyle idareye başvurdular. Fakat idare duyarsız kaldı şikâyetten sonuç alamadılar. Ben de öğrencileri basına yönlendirdim. Madem idare çözüm üretmiyor yaşananları kamunun bilmesi bir haktır dedim. Çünkü zalimler yaptıklarından utanmazlar ama duyulmasından çok korkarlar! Üç öğrenci Basında röportaj vererek olayı açık edince Eğitim Fakültesi İdaresi üç öğrenciye soruşturma açıp okuldan uzaklaştırma cezası verdi. İnanılmazdı! Zalimler sınıf öğretmeni olacak bu gençlerin hayatıyla oynamaktan çekinmemişlerdi.

Bu üç öğrencinin cezalarını iptal ettirmek için mahkeme dilekçelerini ben yazdım. Önce yürütmeyi durdurma sonra iptal kararı almalarını sağladım. Aynı hoca bu öğrencilerden birini 54’ le sınıfta bırakmıştı. Sanıyorum 55 veya 56 olsa dersini geçecekti. Yüksek not bekleyen kızımızın dava dilekçesini de yazdım. Genç kızımız 74 veya 75 alarak mahkeme kararıyla dersini geçti. Aynı hoca aynı öğrenciyi bir kez daha dersten bıraktı. Tekrar dava dilekçesini yazdım. Sanıyorum 50 olan not mahkeme kararıyla 60 olmuş ve dersini geçmişti. Bu hocayı dersten alıp başka bir profesör hanıma dersi verdiler. Bu kez bu profesör aynı öğrenciyi son sınıfta dersten bıraktı. Bunun da dava dilekçesini ben yazdım. Aynı öğrenci üçüncü kez mahkeme kararıyla geçti ve mezun olup gitti. Öğrencimiz Sınıf öğretmenliği öğrencisiydi. İsmi Emel SÖZER’di. Şimdi on yıllık başarılı bir öğretmen olarak İstanbul’da ülkesine hizmet ediyor. Kısacası bu ülkenin çocuğuydu, kızımızdı. Bu zulüm eski dekan ve rektör Adnan ŞİŞMAN idaresinde olmuştu. Elbette ben mazlumlar tarafında yer almış öğrencilere hukuki yardım yapmıştım. Bu olaylar silsilesi sırasında Uşak Üniversitesine yedi adet dava açtırdım ve yedisini de öğrenciler kazandı. 2008/2009 yıllarıydı ve İdare toplamda 10.000 TL’ye yakın dava ve avukat masrafını devletin kesesinden ödedi. Bu durumda soru şu ben çalıştığım kuruma ihanet mi ettim? Kumpas mı kurdum?

Bu tür sahtekârlık mahsulü olayları tersine çevirerek KOM’da ifade vermeye cesaret eden Sezayi o günlerde kime güveniyordu acaba? Devrin valisine, başsavcısına, KOM müdürüne, TEM müdürüne soruyor ve olayların gerçeğini dikkatlerine sunuyorum! Yalanları Sezayi’nin ağzından KOM’da kayda geçerek, hakikatte Andersen’den Masallara dayanarak yapılan soruşturmalardan bir yere varılmaz.

Gençler idari Soruşturmadan Dolayı Baskı Gördü.

Zamanını tam olarak hatırlamıyorum ama bu gençler bir müddet sonra bana tekrar geldiler. Muhammad hocam ben idari soruşturmadaki şikayetimden de vazgeçmek istiyorum, dedi. Gençler kendini devlet zanneden mafyatik tipler tarafından ciddi manada sıkıştırılıyordu. Panikleri ve sıkıntıları her hallerinden belliydi. Kendilerine korkmamalarını, idari soruşturma sürecinin kendileriyle ilgili olmadığını söyledim.

 Biraz ısrarcı olmaya çalıştıklarını görünce, peki ne diyerek vazgeçeceksiniz, diye sordum. Adli davamızdan vazgeçtik idari soruşturmadan da vazgeçilsin istiyoruz, diyeceğiz dediler. Bunun üzerine siz bu adama iftira mı attınız diye sordum. Hayır dediler. Bakın gençler “bu soruşturma adli soruşturma değil. İdari soruşturma. Bu soruşturmayı tek bir şart altında ortadan kaldırabilirsiniz. Biz Sezayi Bey’e iftira attık diye bir dilekçe verirseniz soruşturma derhal ortadan kaldırılır. Ancak bu kez sizin hakkınızda devlet memuruna iftira atmaktan soruşturma açılır. Okuldan atılmanız veya bir veya iki sömestr uzaklaştırma cezası almanız söz konusu olur. Siz bir suç ihbarıyla soruşturma başlatabilir ancak istediğiniz zaman bu soruşturmayı biz başlattık diye ortadan kaldırılmasını sağlayamazsınız”, dedim.

Ayrıca işin teknik özelliğini şöyle izah ettim: Bir devlet memurunun konusu suç olan veya devlet memuru vakar ve haysiyetiyle bağdaşmayacak hareketlerde bulunulan hallerde somut bir kişi tarafından ihbar edilmesine de gerek yoktur. İdare bir şeklide haberdar olduğundan soruşturmayı derhal başlatmakla yükümlüdür. Örneğin bir hoca veya idari memur sosyal bir mekanda içki içip rezalet çıkarmış karakola düşmüşse ve bu olay idareye intikal etmişse hakkında soruşturma başlatılır. İdare böyle bir olayı adli birimlerin yazısıyla da öğrense bir gazete haberiyle de öğrense derhâl soruşturmayı başlatır ve kişi idari cezaya muhatap olur.” diyerek yapılan işlemin tabiatını anlattım.  “Şikayete bağlı suçlarda vazgeçtim/affettim deyince adli soruşturmayı kaldırabilirsiniz ancak idari soruşturmayı kaldıramazsınız,” dedim.

İşte Sezayi’nin bana kumpas kurdular dediği olayın ilk veçhesi budur. Gelelim İkinci vechesine!

DAŞDEMİR Nasıl Savunma Yaptı?

Soruşturmacı soruşturmanın bütün aşamalarını adım adım raporunda kaydetmiş. Soruşturmacı;  “Sezayi Daşdemir savunmasında; Muhammad ALASGARLI'nın yakını Elçin Musayev'e hesap numarasını verdiğini ve hesabına para yatırıldığını kabul etmiştir. Öğrenci mağdur olmasın diye yaptığını öğrencinin ismini yanlış aldığını, sonrasında da parayı G.T.’ye yatırsın diye verdiğini söylemiştir. Bu esnalarda çeşitli tarihlerde sağlık raporları olduğunu, ilgilenemediğini beyan etmiştir. Kendisini hoca olarak tanıttığı iddiasını red etmiştir.” Demektedir.

Sezayi İpe Un Sererek Zaman Kazanmaya Çalıştı!

Sanık Sezayi Daşdemir Soruşturmacı İ.K. tarafından 13.01.2016 tarihli yazıyla suçlama açıkça yazılarak, ikinci kez bilgisine ve isterse savunmasına başvurulmak üzere 21.01.2016 tarihinde saat 14'de tekrar çağrılmıştır Soruşturmanın bu ikinci aşamasında Sezayi’nin savunmadan kaçmak için ortaya koyduğu direniş ibretliktir. Zira yaşananlar tam bir Sezayi klasiğidir. Bakın kendisine kumpas kurulduğu iddiasında olan DAŞDEMİR’in neler yapmış:

 Soruşturmacı kendisini çağırıyor. Soruşturmayla ilgili belge kabilinden banka dekontlarını talep ediyor. Soruşturmanın YÖK’ün yeni talimatı gereği 657 sayılı DMK’nun ilgili disiplin hükümleri çerçevesinde yürütüleceğini, daha önce sunduğu yazılı savunmasını yeterli görmezse ek savunma verebileceğini bildiriyor.

Sezayi Savunma makamına(rektörlük vasıtasıyla) dilekçe verdiğini, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde dosyanın tamamının kendisine verilmesini istediğini, dosya kendisine verildikten sonra 7 gün içinde savunma vereceğini beyan ediyor.

Soruşturmacı kendisine soruşturma dosyasının gizli olduğu bu aşamada dosyanın kendisine verilemeyeceğini, soruşturma bittikten sonra dosyanın tamamını alabileceğini, yazılı savunmasının dosyada olduğunu, ek savunma yapacaksa şimdi yapması gerektiğini, bunun kendisinin yararına olduğunu söylüyor.

Yine burada soruşturmacı sanığın dilekçe verdiği üniversitenin Hukuk Bürosunda Bilgi Edinme Birimi’ni bizzat arıyor ve sanığın yasalara uygun olmayan talebi hakkında red kararı verildiğini ve elektronik ortamda tebliğ edildiğini öğreniyor . DAŞDEMİR’e elektronik ortamdan cevaba bakmasını istiyor. Zaten böyle bir talebin yasalara uygun olmadığını kendisine izah ediyor.

Bunun üzerine sanık Sezayi dilekçesini ıslak imzayla verdiği ve cevabını ıslak imzayla istediğini söylüyor. Su koyveriyor, meseleyi ıslatarak sulandırıyor! Halk diliyle tefsir edelim. Hukuka, mantığa, resmi işlemlerin tabiatına aykırı saçma sapan gerekçeler ileri sürerek ipe un seriyor! Soruşturmacı sanığın hem savunma vereceğim deyip hem savunma vermekten kaçındığını anlayınca dilekçesinin altına savunma vermeyeceğini yazıp imzalanmasını talep ediyor. Sezayi bu şartlar altında savunma veremeyeceğini, Bilgi Edinme Biriminden gelen cevaba göre (ıslak imzalı cevaba!) durumu değerlendireceğini bildirir bir yazıyı yazıp imzalıyor.

Tiyatro burada bitmiyor;

Dışarı çıktığında saçmaladığını fark ediyor. Kendinin dahice bulduğu fakat bir başka saçmalık olan başka bir planı daha uygulamaya koyuyor! Soruşturmacıya elektronik ortam dan ve noterden ihbar olarak bir dilekçe daha gönderiyor. Bilgi Edinme Biriminden olumsuz cevap aldığı takdirde (ki almıştır) 4982 sayılı yasa gereği Ankara’da oluşturulan Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na itiraz için başvuracağını, bütün bu süreçler geçtikten sonra savunma verebileceğini ifade ediyor. Yani Türkçesi diyor ki; diyor ki, ben yasa dışı bir istekte bulundum. Siz red cevabı verdiniz. Benim buna 15 gün içinde itiraz hakkım var. O merciiye itiraz edeceğim. O merciden cevap geldikten sonra(6 ayla bir yıl arasında bir cevap gelir) savunma verebileceğini(vermeyebilir de yani!) beyan ediyor.

Bu tür varyasyonlarla sanki savunma hakkı tanınmamış algısı oluşturup, savunma hakkımı tanıyın diyor.

İşte haklı olduğunu ve kendisine kumpas kurulduğunu iddia eden zihinsel yapının ortaya koyduğu savunma argümanları bunlar!

 Soruşturmacı İbrahim KAYNAR’IN Değerlendirmesi her şeyi o kadar güzel ve net ortaya koyuyor ki tartışılacak hiçbir şey bırakmıyor. Soruşturmacının raporundan olayın değerlendirilmesini (tahlil), Sezayi Daşdemir Hakkında Varılan Sonuç’u ve  Soruşturmacının Ceza Teklifini aynen okuyalım:

  

Soruşturma Konusu Olayların Tahlili:

Sanık Sezayi DAŞDEMİR ifadesinde; harç parasının kendi şahsi hesabına gönderildiğini kabul etmektedir. Ancak raporlu olduğu için ilgilenemediğinden dolayı parayı G. T.’ye verdiğini beyan etmiştir. Dosyadaki delillere göre olayın geçtiği tarihlerde hiçbir izin ve rapor kullanmayan, iş yerinde olan Sezayi Daşdemir’in söz konusu parayı üniversite dışından birine vererek işi ona havale etmesi hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi normal de değildir.

İsmi yanlış olduğu için öğrenciyi bulamadığını söyleyen Sezayi Daşdemir'in parayı kendisine gönderenden bu iletişim çağında öğrencinin isminin doğrusunu öğrenmesi 10 dakikalık bir iştir. Nitekim şikâyetçinin beyanlarından isim yanlışlığının hemen düzeltildiği anlaşılmaktadır.

Sanık ismini bulamadıktan sonra parayı üniversite dışından birine aktardığını söylemektedir ki, bu akla mantığa aykırı bir durumdur. Sanık savunmasında soruşturmayla ilgili olmayan, ancak ne kadar önemli bir şahsiyet olduğunu vurgulayan bilgi ve belgeleri sunmayı uygun görmüştür. Soruşturmanın ikinci aşamasında ise soruşturmayı savsaklamayı ve uzatmayı amaçlayan eylemler içine girmiştir, savunma vermekten imtina etmiştir.

 

 Sanık Tanığı G. T., harç parasının Sezayi Daşdemir tarafından kendisine verildiğini, müşteki ve müşteki tanığının ifadesinin tersine borç vermediğini, borcu geri istemediğini, müşteki ve arkadaşının istenen parayı avukatlık parasıyla karıştırdığını ifade etmiştir. Avukatlık ücretiyle ilgili hiçbir alışverişlerinin olmadığını söyleyen müşteki ve tanığının ifadeleri, yine müştekinin ve tanığının bulunduğu bir ortamda dilekçeyi geri çekmemeleri halinde zararlı çıkacakları yolunda tehdit edildikleri yolundaki ifadeleri sanık tanığı G. T.’nin ifadelerini son derece şaibeli bir hale sokmaktadır. G. T. olayın içinde tanık olmaktan çok olayın faillerinden görünmektedir. Bu konumuyla ve soruşturmada elde edilen delillerin ışığında bakıldığında Sanık Sezayi Daşdemir'i korumaya yönelik ifade vermeye çalıştığı kanaati edinilmiştir.

Müşteki Mahammad ALASGARLI ve olayların her safhasında beraber oldukları arkadaşı Fahri RAHMANOV'un ifadeleri birbirini tutmaktadır.

İfadelere ve soruşturma makamının topladığı bilgilere göre: 15 Eylül 2015 tarihinde Elçin Musayev tarafından Muhammad ALASGARLI’ya ait harç parası, Sezayi Daşdemir'in hesabına gönderilmiştir. Yasal harç yatırma süresi 7.09.2015 ve 18.09.2015 tarihleridir. Yabancı bir ülkeden hesabına para gönderilen Sezayi Daşdemir, harç parasını, ismi yanlış aldığını, raporlu olduğunu, işleri olduğunu vs. gibi çeşitli gerekçeler göstererek yatırmamış güveni suiistimal ettiği gibi yabancı ülke ve yabancı öğrenciler nazarında ülkeyi küçük düşürücü fiillerin içine girmiştir. Yapılan yazışmalardan söz konusu tarihlerde sanık Sezayi Daşdemir'e ait hiçbir izin ve rapora rastlanılmamıştır. Bu konudaki ifadeleri de tutarsızdır.

Hikaye burada bitmemiş; parayı alamayan öğrenci borç alarak parasını yasal süreyi bir ay aştıktan sonra 19.10.2015 tarihinde yatırabilmiş ve danışman hocalarının ve üniversite idaresinin yardımlarıyla sömestrini kaybetmekten kurtulmuştur. Ancak bu sefer borç baskısı başlamış, ifadelerden Sezayi Daşdemir’in yakın arkadaşı olduğu anlaşılan G. T. alacağını talep etmiştir. Paralarını Sezayi Daşdemir'den alamayan müşteki Üniversite Rektörlüğüne 28.10.2015 tarihinde şikâyette bulunmuştur. Bu şikayet üzerine iş bu soruşturma başlatılmıştır.

Müşteki 6.11.2015 tarihinde de Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulunmuştur. Bu aşamada soruşturmalar başladıktan sonra müşteki tanığı G.T. parasını Sezayi Daşdemir'den aldığını beyan etmiştir. G. T.'nin bundan sonra 10.11.2015 tarihinde müşteki öğrenciyi ve arkadaşını dilekçeyi geri almaları için tehdit ettiği müşteki ve müşteki tanığının ifadeleriyle sabittir. Ailesine danışan müşteki, ailesinin tavsiyesiyle düşmanlık olmasın diye 11.11.2015 de savcılığa verdiği dilekçeyi geri çekmiştir. Bu durum gurbet ele çocuklarını gönderen ailelerin doğal tepkisi olarak değerlendirilmiştir.

Sonuç olarak 15 Eylül 2015 tarihinde gönderilen 1800 TL harç parasını müşteki, aralarında bir işbirliği olduğu anlaşılan sanık ve sanık tanığından paralarını 10 Kasım 2015 tarihinde, tanık G.T.’nin paranın ödendiği yolundaki beyanı ile kurtarabilmişlerdir.

 

Şube Müdürü Sezayi Daşdemir Hakkında Varılan Sonuç:

Soruşturmacı İbrahim Kaynar varılan sonucu raporunda şöyle açıklamıştır;

Sanık Sezayi Daşdemir'in kendi şahsi hesap numarasını verdiği, üniversitede çalışan biri sıfatıyla şikayetçi öğrenciye ait harç parasının hesabına yatırılmasını sağladığı, yasal süresi içinde de harç parasını yatırmadığı sabittir. Olayların gelişmesinden, gurbette bulunan öğrencinin hakkını arayamayacağını düşündüğü, bu parayı ödememek kastıyla aldığı ve ilk aşamada ödemediği işin resmi makamlara intikalinden sonra ödemek zorunda kaldığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.

Sanık Sezayi Daşdemir'in böyle bir suçu işlemesinde en önemli faktör devlet memuru olması ve üniversitede çalışmasıdır. Müşteki ve ailesi onun bu konumunun sağladığı güvenle onun hesabına para göndermişlerdir. Sanık bu suçu işlerken konumundan istifade etmiştir.

Sanık Sezayi Daşdemir'in sicil dosyasında bulunan icra takipleri de parasal ilişkilerinde itimada şayan bir konumda olmadığı fikrini desteklemektedir. Ayrıca dosyasında bulunan yargı kararında kolayca suç işleyebildiği, sabıkalı olduğu, bu nedenle cezasında indirime gidilmediği, suç işlemeye mütemayil olumuz kişiliği olduğu belirtilmiştir.

Yabancı bir ülkeden hesabına para gönderilen Sezayi Daşdemir, harç parasını çeşitli gerekçeler göstererek yatırmamış güveni suiistimal ettiği gibi yabancı ülke ve yabancı öğrenciler nazarında ülkeyi küçük düşürücü fiillerin içine girmiştir.

Bir devlet memuru için, ölüm, ağır hastalık, ciddi kaza gibi gerekçeler dışında hiçbir gerekçe bu paranın yatırılmamasının mazereti olamaz. Böyle bir kişiliğin şimdiye kadar hiçbir soruşturmaya muhatap olmaması ve işlediği suçları idarenin gözünden kaçırmayı başarabilmesi de soruşturma makamı tarafından yadırganmıştır. Soruşturma makamı bu

fiillerin devamı halinde devlet memurluğu itibarını koruyamayan sanığın kurumuna da ciddi zarar vereceği sonuç ve kanaatine ulaşmıştır.

 Soruşturmacının Ceza Teklifi

 Yapılan soruşturma sonucunda sanığın banka hesabına gönderilen (Azerbaycanlı öğrenci Mahammad ALASGARLI’nın) harç parasını zamanında yatırmayarak çıkar sağladığı, parasını gönderdiği halde yasal süresi içinde harç parası ödenmeyen yabancı öğrenciyi mağdur ettiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Bu fiiliyle devlet memurluğunun yanında ülkenin itibarını da

zedeleyen Sanık Sezayi Daşdemir’in DMKhun 125/D-c maddesi gereği bir yıl süreyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezasıyla tecziyesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

Gereği için arz ve teklif ederim. 26/OL/2016

İ. K. SORUŞTURMACI

Soruşturmacı Az Ceza Teklif Etti

Evet dostlar Türkiye çapında yüz kızartıcı fiillerin faali olduğu ortaya çıkan, mafya destekli ÖZIŞIK şebekesinin bana ve rektöre kumpas kuran mutemet elamanı DAŞDEMİR’in kumpas dediği olayın aslı budur. Bu soruşturma hakkında 35 kusur yıl Akademisyenlik ve kamu görevi yapmış bir hoca olarak kendi kanaatimi ifade etmek isterim.

 DMK’nun 125/D-c maddesi memuriyette en ağır cezalardan biri olarak bilinir. “Görevi ile ilgili olarak her ne şekilde olursa olsun çıkar sağlamak,” şeklindeki eylemlerin müeyyidesidir. Dikkat edin zimmet ve irtikap gibi suçlardan bahsetmiyorum. Bir kamu görevlisi görevinden istifade bir şekilde bir şekilde çıkar sağlarsa bu ceza verilir. Bana göre soruşturmacı böyle bir fiilde en az cezayı teklif etmiştir. Memuriyetten atılmayı gerektiren bir ceza da teklif edebilirdi. Buna dair müeyyideler disiplin yönetmeliğinde vardır.

Öncelikle DAŞDEMİR bu filleriyle Azerbaycanlı kardeşlerimize karşı hem kurumunu hem de ülkesini rezil kepaze etmiştir. Ne demek öğrencinin harç parasını ödememek?

Soruşturmacı İ.K, cezayı teklif ederken, “Bu fiiliyle devlet memurluğunun yanında ülkenin itibarını da zedeleyen” cümlesini kurmuştur. Ülkesinin itibarını zedelenen bir fert, ülkenin memuru ve kamu görevlisi olamaz, olmamalıdır. Ben olsam 125/E/g “Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak” fiilinden memuriyetten ihracını isterdim. Örneğin bir polisin toplum içinde sarhoş olup rezalet çıkarmasını Danıştay bu madde içinde değerlendirmiştir. Sezayi’nin işlediği suç ve fiilin vahamet açısından bundan aşağı kalır yanı yoktur.

Ayrıca, DMK’nu bu cezaların mahiyetiyle ilgili olarak “Yukarıda sayılan ve disiplin cezası verilmesini gerektiren fiil ve hallere nitelik ve ağırlıkları itibariyle benzer eylemlerde bulunanlara da aynı neviden disiplin cezaları verilir,” der.

Dolaysıyla ben soruşturmacı olsaydım bu kuraldan hareketle, memuriyetten çıkarılmayı gerektiren 125/E/j maddesi “ Yurt dışında Devletin itibarını düşürecek veya görev haysiyetini zedeleyecek tutum ve davranışlarda bulunmak” hükmünü bu kişiye uygulardım. Zira yurt dışında devletin itibarını görev ve haysiyetini zedeleyecek bir fiil için bu ceza veriliyorsa, yurt içinde de yabancı bir ülke vatandaşına karşı devletin itibarını görev ve haysiyetini zedeleyecek fiiller için de aynı ceza verilir. Yani ben soruşturmacı olsaydım. Türk dünyasından gariban bir soydaş evladının harç parasına çöken bu ahlakı asla affetmez memurluktan tart ederdim. Zira zalime merhamet mazluma zulümdür.

Gerçi vakti zamanında ben bu adama çok merhamet ettim. Fakat affettiklerimin hepsi bana karşı olan fiilleriydi. Bu nedenle benim de yakın dostum ve ağabeyim olan soruşturmacı İ.K. yanlış yapmış çok hafif bir ceza vermiştir kanaatindeyim. Beni tanıyanlar çok iyi bilir, bir insana üstelik milliyetçi ülkücü olduğu iddiasında olan bir kamu görevlisi tarafından böyle bir yanlış yapılacak ve ben onun gereğini yapmayacağım! Babamın oğlu olsa affetmem. Beni tanıyan herkes bunu bilir!

Sezayi DAŞDEMİR’in Sosyal Medyada Utanmazca Savunması:

Bütün bu filleri yapan bir insanın utanmasını bekleyebilirsiniz. Beklemeyin. O bu cezaya muhatap olduğu dönemde rektöre ve bana iftiralar atarken içinde bulunduğu utanç verici hali kamuoyunda şöyle meşrulaştırmaya çalışıyordu.

Pişkinliği görüyor musunuz? Bu şahsın kumpas abisi Süleyman ÖZIŞIK bir zamanlar

Siz nasıl rezil olursunuz” başlığıyla bir makale yazmıştı. Ben de buna karşılık şöyle yazmıştım:

Başlığı gördüm, içeriği okumadım. Başlığı kime hitaben attığını bilmiyor, bilmekte istemiyorum. Ama kendisine soruyorum, hakkınızda bu kadar gerçek ortada iken siz nasıl rezil olursunuz? Bu ülkede gazetecilik bu kadar ucuz mu? Rezilliğin dibini bulanlar başkalarına soruyor. Siz Nasıl Rezil Olursunuz?

 Ne diyelim. Yaşananlara soru kabilinden ve Süleyman abisinin dilinden Sezayi’ye ve tüm muhataplara bir cevap olsun!

Sezayinin İstismar Ettiği Diğer Konu: Soruşturma Sırasında Soruşturmacı Neden Değişti!

Sezayi ile mücadele etmek zordur! Zira üniversitedeki herkes onun yaktığı fitne ateşinden korkar. Hele hele Belediye ve Süleyman ÖZIŞIK ekibiyle ortak faaliyetlere giriştiğinde korkutuculuğu kat be kat artmış, ben hariç üniversitedeki herkesi sindirmiştir. Rektör tutuklandıktan sonra da adeta gemiyi azıya almıştır. Ben hariç kelimesini mübalağa olarak ve ego sebebiyle de kullanmadım. Gerçek tam da böyledir. Zira hayat boyu yasa dışı mafyatik iş ve işlemlere tevessül eden hiç kimseden, hatta amirim konumunda olan rektörlerden, YÖK başkanlarından dahi pervam olmadı. Suç işleyen rektörler hakkında suç duyuruları yaptım. Yargılama yolunu açmayan YÖK başkanları hakkında da suç duyurusunda bulundum. Bu sebeple Kemal GÜRÜZ ve Erdoğan TEZİÇ hakkında dahi suç duyurularında bulunmuşluğum vardır. 28 Şubat mahsulü rektörlerle karşı karşıya geldim. Hiçbirine boyun eğmedim.

Kravatlarını takıp makamlarında otururken evrakta sahtecilik dahil her türlü adi suçu işleyen, sahte evraklarını notere onaylatıp mahkemelere kendi lehlerinde delil diye sunan rektörlerle ve dekanlarla hukuk mücadelesine giriştim. Bunları gerçek manada bir hukuk devleti olamadığımız için ceza davalarında yargılatamadım. Diplomaları ve onları cezadan koruyan idari kalkanları olmasaydı hepsi kodesi boylardı. Buna rağmen hukuk mahkemelerinde yargılatıp 10 yıllık bir süreçte de olsa mahkum ettirdim. İşlemiş olduklarını yüz kızartıcı suçları yüzlerine vurup onları makamlarında otururken gerçeklerle yüzleştirdim.

 Bu nedenle sürgünlerden sürgünlere gittim. Ağrı Eğitim Fakültesi’ne gittiğimde Kemal GÜRÜZ ve 28 Şubat Rektörü Şan Öz-ALP hakkında suç duyurularında bulunduğumu işiten akademisyen bir arkadaş, “hocam sen yürek mi yedin” demişti. Ben de ona yürek yemedim herkes kadar ben de korkarım. Neticede beşerim. Ancak ben Allah’tan başka büyük tanımam, kravatlı da olsa eşkıyaya adam muamelesi yapmam, demiştim. Sonuç olarak adi suçlar işleyen ve bu tür adamların suçlarını örtbas eden Rektör Şan Öz-ALP’le, Rektör halim SÖZBİLİR, rektör Adnan ŞİŞMAN’la giriştiğim hukuk mücadelemi üniversitedeki herkes çok iyi bilir. Sezayi türü adamlara da itibar etmeyeceğim ve onların desiselerine teslim olmayacağım bilinmeliydi. Onlar devlet olsalar ben onların devletini tanımam. Bunu Sezayi de bilirdi ama!

İlk Soruşturmacı Eksik Soruşturma Yaparak Ceza Teklif Etmemişti.

Soruşturma dosyasının aşamalarının anlatıldığı 6 numaralı maddede aynen şöyle denmektedir “Soruşturmacı Z. B. 4.12.2015 tarihinde olayı iletişim kopukluğuna bağlamış ve herhangi bir yaptırıma yer olmadığı kanaatiyle bir rapor sunmuştur.”

 Evet ilk soruşturmacı ZB Sezayi’nin soruşturma dosyasını eksik bırakarak ceza teklif etmemişti? Neden?

O dönemde Sezayi’nin soruşturmacıyı doçent Dr. (Z.B.’yi) ve hatta, ülkücü olarak bilenen hocası profesörü dahi paralel yapı elamanı olarak nitelediği her yerde konuşmaya başladığı dışarıdan tehditler savurmaya başladığı rektörlük makamına kadar ulaşmıştı. Nitekim Sezayi “soruşturmacısıyla görüştüğünü KOM’daki ifadesinde açıkça söylüyor. Konuşmaya gittim Allah’tan korkmasını adil olmasını söyledim türü benzeri cümleler ifade ediyor.

Soruşturma geçiren orta dereceli basit bir memur üniversitedeki bir doçent öğretim üyesine gidiyor ve Allah’tan kork, adil ol diyor, öyle mi? Bu ne cüret! Adil olmak onun zaten vazifesi! Yüz kızartıcı sayılabilecek bir iddiayla soruşturulacaksın. Sonra da yediğin böyle bir halta rağmen seni yargılama vazifesi verilen hakimine böyle üst perdeden konuşacaksın. Bu nasıl olabilir. Sezayi soruşturmacısının üzerinde hangi kılıcı sallıyordu? Elbette FETÖ kılıcı!

Nitekim ZB adil olmuş, o soruşturmadan hiç çıkmayacak bir sonucu çıkarmış, İletişim kopukluğu yaşanmış diyerek soruşturmayı kapatma teşebbüsünde bulunmuştu! Fakat bu bile Sezayi’nin 27 Temmuz 2016’da verdiği KOM ifadesinde soruşturmacısı ZB’nin ve onun hocası profesörün paralel yapı elamanı olduğuna dair ihbarına engel olmamıştı.  Sezayi kendi disiplin soruşturmalarını yürüten herkesi ama herkesi paralel yapı mensubu olmakla suçluyordu.  Ben devletim diye ortalıkta dolanıyor herkesi gizli açık tehdit ediyordu ve kimsede de huzur kalmamıştı.

Bu sebeple böyle tehditleri ve sonuçlarını takip eden rektörlük makamı dosyayı inceletmiş ve eksik soruşturma yapıldığını, araştırılacak bir çok hususun araştırılmadığı tespit etmişti. Örneğin Sezayi raporlu ve izinli olduğu için öğrencinin kendisine ulaşamadığını söylemekteydi. Fakat soruşturmacı bu tarihlerde sanığın izinli veya raporlu olup olmadığını araştırmamıştı. Yine şikayetçi ile tanığının ifadeleriyle, sanık tanığının ifadeleri çelişirken, soruşturmacı bu konuyu da araştırmamıştı. Daha birçok eksik vardı. O dehşetli günlerde soruşturmacı iletişim kopukluğu yaşanmış diyerek dosyayı kapatmak ve üzerindeki baskıdan kurtulmayı tercih etmişti. Rektör hoca dosyayı inceletmiş ve eksiklikleri tespit ettirmiş, eksikliklerin giderilmesiyle ilgili YÖK yazsının da gereğinin yapılması için dosyayı soruşturmacı ZB’ye geri göndermişti. Z.B. 14.12.2015 tarih ve 31886 sayılı yazıyla görev yoğunluğunu gerekçe göstererek görevden affını talep etti! Böylece üzerindeki baskıdan kurtuldu. Bunun üzerine dosya Dr. Öğretim üyesi İbrahim KAYNAR’a tevdi edilmişti.

İki Soruşturmacı ve Şikayet Eden Öğrenci Paralel Yapı Mensubudur!

Olay budur. Ancak Sezayi paralel yapı elamanı olarak suçlayıp korkuttuğu, soruşturmayı eksik yapan neticede soruşturmadan çekilen ZB’nin kendisine ceza teklif etmemesini gerekçe gösterip kendisine kumpas kurulduğunu iddia etti! Daha sonra soruşturmacı olarak görevlendirilen İbrahim KAYNAR’ın benimle yakınlığını ileri sürerek iftirasını güçlendirmeye çalıştı. Halbuki ilk soruşturmacı Z.B. de benim gerçekten sevdiğim yakın kabul ettiğim bir kardeşimdi. Onun hocası ise 25 yıllık dostum, kardeşim, yakınımdı. Buradaki sorun şuydu. Sezai’nin suçlarını soruşturan herkes paralel yapı mensubuydu! Öyle diyordu Sezayi! Almıştı arkasına Süleyman ÖZIŞIK ve Uşak’taki tüm çetesini herkese pislik atıp kendi pisliklerini kapatma yolunda kullanıyordu!  

19/20 yaşından beri tanıdığım yaşı benden büyük olduğu için abi diye hitap ettiğim yarım asırlık ülkücü İbrahim KAYNAR bir soruşturma sonucunda hemen paralel yapı mensubu ilan edilmişti! Oysa uzun yıllar AKÜ’de idarecilik yapmış Rahmetli Turan YAZGAN hoca ekibiyle Kırgızistanda da hocalık yapmış idari tecrübesi yüksek bir öğretim üyesiydi. Soruşturma sonucunda merhamet ettiği için Sezayi’nin hak ettiğinden daha azını “kademe ilerleme cezası” nı teklif etti. Bu kadarı bile paralel yapı mensubu olarak yaftalamasına yetti.  Sosyal medyadaki sahte hesaplardan sıra sana da gelecek merak etme türü tehditler yapıldı. Sezayi sözde ülkücüydü. Ama ülkücünün kendi ahlakında olmayanı muhakkak paralel yapı mensubuydu! FETÖ’cüydü! Sezayi öyle diyordu! Bu nedenle kendi pisliklerini temizleyen, aldığı cezaları ortadan kaldıran Sayın DALKIRAN’ı bile ülküdaşlarından daha fazla seviyordu! Soydaş çocuklarının parasına çökmeye kalkana ceza veren ülkücü paralel yapı mensubu! Sezayinin bu pisliklerini örten cezalarını kaldıran, Nurcu/meşveretçi olduğu söylenen Sayın DALKIRAN ise tertemiz bir adam! Pislik kapatmayanların hepsi paralel yapı mensubuydu! Ülkücü dediğin soydaş çocuklarının soyulmasını görmezden gelmeliydi ki, Sezayi’ye göre muteber ülkücü olsun! Sezayi Uşak’taki ve ülkedeki tüm gerçek ülkücülerin en büyük talihsizliğidir.

 

KOM İfadelerinde FETÖ Soruşturmalarının İçini Boşaltan Sezayi, Prof.Dr. Cengiz SOYKAN’a da Alenen İftira Attı.

Sezayi DAŞDEMİR KOM’daki ifadesinde bu kumpas iddiasına Cengiz SOYKAN’ın adını karıştırmıştı. İfadesinde  “….17 Marta öğrenci rektörlüğe dilekçe vermiş. Ali Galip’in adını veriyor, doğruları yazmış 18 Martta öğrenci rektörlük katına çağırılarak Cengiz SOYKAN tarafından tehdit edilerek daha önce söylediklerimden vazgeçtim şeklinde tekrar dilekçe alınmış. Son savunmam alınmadan 19 Mart 2015 tarihinde disiplin kurulu toplanmış ve hakkımda kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilmiş.” demekte alenen yalan söylemekte ve bu iftirasına Cengiz SOYKAN’ı da eklemektedir.

Sezayi ve şürekası Uşak’taki FETÖ soruşturmalarının için boşaltmışlardır. Ne yazık ki Uşak Üniversitesi idaresi de ÇELİK döneminden sonra bugüne kadar anlamını tam olarak çözemediğim nedenlerle Sezayi’nin sabote ettiği bu süreçlere hizmet etmiş elan da etmektedir. Galiba çözdüm de kötüye yormak istemiyorum!

 DAŞDEMİR, şu basit olaya rektör yardımcısı Prof.Dr. Cengiz SOYKAN’ın da ismini karıştırmıştır. Bu olaydan adı geçirilen Prof. Dr. DR. Cengiz SOYKAN’ın hikâyesini kısmet olursa ayrıca yazacağım. Bu hocayla uğraşılmasının birinci sebebinin rektör Sait ÇELİK’in lisanstan öğrencisi olması. Rektör Sait ÇELİK’i amiri olmasından da öte öğrencisi olarak sevip sayması. Aralarındaki bu saygıdeğer ilişki üniversitede biliniyor. Bu hocaya FETÖ isnat ederek rektör ÇELİK’in FETÖ’cü olduğuna kamuoyunu ikna ederiz diye düşünmüş olmalılar. Bu nedenle Sezayi ve kumpas sürecinde tam bir işbirliği içinde olduğu bilinen Selcen Özyurt ULUTAŞ hanım yaptıkları ihbarlarda SOYKAN hocanın FETÖ’cü olduğu iddiasında bulunmuşlar ve iddialarının altında kalmışlardır. Öyle ki C. SOYKAN’ın rektörün yüksek lisans, doktoradan öğrencisi ve danışmanı olduğu iddialarını iftiranamelerinde dile getirmişlerdi. FETÖ ile iltisak anlamında hiçbir belge ve bilginin olmadığı böyle birisi hakkında devletin raporlarında iftira atmaya varan bir kurmacaya başvurmuşlardır. İşin acı olanı şudur ki; bu işin içinde devletin içine sızmış bir çetenin de parmağı olduğunu düşündüren bilgi ve belgeler vardır. Bunları da zamanla deşifre edeceğim.

2015 seçimleri sürecinde SOYKAN hoca üzerinden Bayrak provokasyonu yapmışlardı. Bu konuyu 8 Nisan 2015 tarihinde usak.tv’ deki köşemde “BAYRAK NASIL YÜKSELTİLİR!” başlıklı makalede açıklamış yapılanı bir provokasyon olduğunu izah etmiştim. Bu kışkırtmanın baş sorumlularından biri de şahsen FETÖ iltisağından ve irtibatından emin olduğum üniversitemizde FETÖ desteğiyle sendika temsilciğini kazanmış Adil ERKEN isimli bir zattı. Bugün bu ve benzeri müfteriler utanmadan toplum içinde geziyor. Bu şahıs İlyas EROL adlı öğrenciye verdiği bilgiyle sadece rektörün değil benim de başımı derde sokmuş, Uşakta FETÖ çatı iddianamesine ismimizin girmesini sağlamıştı. Utanmadan gidip beni şikayet etti iftiraya uğruyorum diye! Mahkeme de ben Ali Galip Hoca hakkında FETÖ’cü demedim, (Rektöre dediğini kabul ediyor) diyerek İlyas EROL isimli öğrenciyi de kendisine iftira atmış durumuna düşürdü. Ama ben daha sonraki süreçte öğrencinin milli duygularının bunlar tarafından istismar edildiğini fark etmiştim. Duyduklarını gerçek zannederek FETÖ ile mücadele ettiğini düşünerek gidip ifade vermiş, ihbarlarda bulunmuştu. Nitekim Hüseyin Karasu ve Muhammed Gökcan AKÜZÜM isimli öğrenci tanıklar yapılan idari soruşturmada İlyas EROL’u doğruladılar ama biz mahkemede bu tanıkları dinletmeyi başaramadık. Eninde sonunda dinlenecekler. Neyse konumuza dönelim.

 Yavuz Hırsız Sezayi ve Şebekesinin Kumpası

Ben bu tarihte Uşakta değildim. Antalya’da çalışıyordum. Böyle bir ithamı Sezayi’nin KOM ifadesinden öğrendim.  Sezayi’ye göre öğrenciler gitmişler dilekçe vermişler, Cengiz SOYKAN tehdit edince geri çekmişler. Yalan ve iftira bu kadar basit işte. Cengiz Hocanın bu soruşturmayla ilgili en ufak bir dahli yok. Soruşturma emrini veren değil. Soruşturmacı değil. Ceza teklif eden değil. Tek bir belgede imzası var. Hukuk müşavirliğince hazırlanan son savunma istemi tebligatı, o gün rektör vekili olduğu için e-imza ile kendisinden çıkmış. Bu kadar! O tebliğden sonra Sezayi, 11 Şubat 2016 tarihinde Cengiz SOYKAN hocanın kişisel eposta adresine tebligatı aldığını bildiriyor. 17 şubatta ise raporlu olduğunu belirttiği aşağıdaki mesajı gönderiyor. İbretle okuyunuz!

“17.02.2016 tarihi itibarıyla sağlık raporluyum. Şeref ve haysiyetimi zedeleyici, yönlendirilmiş, kapalı odalar içerisinde hazırlanmış iftira dilekçeleri ile hakkımda açılan ve adil yürütülmeyen soruşturmaya savunmam rapor bitiminden sonra verilecektir. Devletimizin ilgili mercileri tarafından da gerekli inceleme ve tahkikatlarının yapılacağı bu kumpasa iştirak edenler hukuk önünde hesap verecektir. Bu kapsamda son savunmam alınmadan idarenin yapacağı işlemler hukuken yok hükmündedir. Bilgilerinize arz ederim.”

Sezayi uyanık bir yavuz hırsız rolünde. Aklınca böyle bir mesajla öğrencinin parasına el koyup kayıt harcını yatırmayıp, iş savcılığa aksedinceye kadar paraya çökme fiilini örteceğini düşünüyor. Ayrıca gönderdiği mesajın muhatabı Cengiz SOYKAN değil! Traji komik! Üniversite Hukuk Müşavirliğine göndermeliydi!

Burada bir yalan daha ortaya çıkıyor. Müfteri KOM ifadesinde öğrencinin 17 Marta öğrenci dilekçe verdiğini 18 Martta öğrenci rektörlük katına çağırılarak Cengiz SOYKAN tarafından tehdit edildiğini ve son savunması alınmadan ceza verildiğini iddia ediyor.

Halbuki yukarıda sunduğumuz bilgi ve belgeler Rektör vekili Cengiz Soykan tarafından 11 şubatta yapıldığını, Sezayi’nin 17 şubatta raporlu olduğunu bildirdiğini, cezanın ise bunda 32 gün sonra 19 martta verildiğini gösteriyor. Son savunma istemi ile cezanın verildiği tarih arasında 38 gün var. Yani iddia ettiği gibi bir oldu bittiye getirme durumu yok.

Sezayi’nin yanlış adrese gönderdiği tehdit mesajından şu sonuçları çıkarıyoruz.

Öncelikle, “Şeref ve haysiyetimi zedeleyici” şeklindeki cümlesi, yaptığı işin şeref ve haysiyet zedeleyici olduğunu biliyor anlamına geliyor. Bu durumda cezaya konu bir fiilinin olmaması gerekir. Halbuki yukarıda tafsilatıyla anlatıldığı ve belgelendiği üzere var! Şeref ve haysiyet zedelenmiş ama kendi tarafından!

Kapalı odalar içerisinde hazırlanmış iftira dilekçeleri ile ne demek? Bu öğrenci kendisine iftira attı demek! Allah Allah! Soruşturma dosyasındaki her şey yalan o zaman!

Sonra bir büyük laf daha ediyor. Devletimizin ilgili mercileri tarafından da gerekli inceleme ve tahkikatlarının yapılacağı bu kumpasa iştirak edenler hukuk önünde hesap verecektir, diyor. Yani kurumunu devletle tehdit ediyor!

Peki nerede o Sezayi’nin devletinin ilgili mercilerinin yaptığı tahkikatlar? Kimden hesap soruldu? İftira atan öğrenciden, attıran Ali Galip’ten, soruşturmayı yapan İbrahim KAYNAR’dan veya her kimi kastediyorsa kimden hesap sordu devletinin ilgili birimleri! O devlet birimleri de olayın mahiyetini çok iyi biliyor çünkü! Gerçek böyledir işte yalancıları ve müfterileri yakar.

 İşte dostlar Süleyman ÖZIŞIK ve şebekesinin şımartılmış çocuğu işlediği suçu kapatmak için binbir numara çevirip işi buraya getirmiş! Kendi gibileri de buna inandırmış.

Soruşturma Sırasında Sezayice Bir Kumpas ı

  Öğrencinin ve tanığının savcılıktan şikayetini çekmesi için Sezayi’nin arkadaşı sigortacı G.T tarafından tehdit edildiği ifadelerle sabitti. Öğrencileri, tehdit ederek idari soruşturmanın da sonlandırılmasına çalıştılar. Anlaşılan o ki, DAŞDEMİR ve şebekesi önce öğrenciyi Fethullahçılıkla itham edip sıkıştırıp korkutmuşlar. Sonra, bana dilekçeyi Ali Galip BALTAOĞLU yazdırdı diye bir dilekçeyi yazıp eline vermiş, rektörlüğün kapasına dayanmışlar. İş rektör hocaya geldiğinde, hoca öğrenciyi uyarmış. Yaptığının suç işlemek anlamına geldiği söylemiş. Baskı altında olduğunu gördüğü öğrenciye neden böyle bir şey yapmaya kalktın diye sorunca zavallı genç süklüm püklüm düşmanlık olmasın diye yaptım demiş!

 İşte böyle bir süreçte Cengiz SOYKAN hocanın bir tanıklığı var ki çok önemli. Tesadüf eseri, rektörün odasına girdiğinde bu konuların konuşulduğu bir ortama şahit oluyor. Rektörün odasında öğrenciyle birlikte diğer rektör yardımcısı Sayın DALKIRAN’ı görüyor. Rektör Hoca öğrenciye nasihat ediyor ve baskıdan kurtulmak için bana iftira atmasının ve öğrencinin suç işlemesinin önüne geçiyor. Öğrenci düşmanlık olmasın diye yaptım derken Cengiz hoca orada! Rektör ÇELİK, öğrenciyi yaptığı yanlıştan dönmesinin sağlanması için Sayın DALKIRAN’ı görevlendiriyor. Öğrenci ve Sayın DALKIRAN odadan birlikte çıkıyorlar. Yani öğrencinin baskı altında vermeye kalktığı veya verdiği iftira dilekçesini Sayın DALKIRAN geri çektiriyor ve olay gerçek mecrasında yürüyor.

 İşin garibi bu kuyruklu yalan ifadeler üzerinden 5 yıl geçmiş. Bu yalanlar ve iftiralarla hala insanlar sorgulanıyor. Cengiz Hocaya bühtanda bulunuluyor. Savcılık Makamı ve KOM’daki arkadaşlar şayet yanıltılmıyorlarsa bir tavsiyede bulunayım. Bu iftiraların ve yalanların arkasından gideceklerine, bunları soru diye sorup devletin kağıdını küreğini boşa harcayacaklarına bu iftiraların sahibi Sezayi DAŞDEMİR’e, Süleyman ÖZIŞIK’a, Nurullah CAHAN gibi Uşaktaki ÖZIŞIK muhiplerine odaklansınlar! Boş işlerle uğraşıp devleti boş yere yormasınlar. Bu işlerin gerçeğini öğrenmek istiyorsanız davet edin gelip anlatayım. Bu işler sır değil. Böyle bir iddiayı sormadan önce yukarıda tafsilatıyla anlattığımız bu soruşturma dosyasını alıp bir inceleyin. Bu soruşturmadan alınan ceza birileri tarafından kaldırılmışsa onları takip edin. FETÖ’ye ve FETÖ’den rant sağlayanlara hemen ulaşırsınız. Çok balık yakalarsınız çook!

Sezayi’ye Nasihatlerim.

Bak Sezayi ben seni tanırım. Senin de beni tanıyacağını varsaymıştım ama hiç tanımamışsın. KOM’daki ifadelerinde hakkımda öyle yalanlar söylemiş, öyle iftiralar isnat etmişin ki, şeytana pabucunu ters giydirmişsin. ÖZIŞIK şürekası olarak hâla şu beş senelik süreçte kendine bayağı yakın hissettiğin adli mercilere gidip beni şikâyet ederek sindirebileceğini zannediyorsun. Son yazımı da şikâyet etmiş hakarete uğradığını iddia etmişsin. Savcı iddianame yazmış. İddianameyi yeni inceledim. İlginç! Örneğin,

Böylece memurluktan atılma durumuna gelmiş olan adeta bir SUÇ MAKİNESİ bir anda akça pakça yapılıyor! Zincirlerinden azat edilen DAŞDEMİR’i bundan sonra kim tutsun? “ Demişim.

Sayın savcı bu cümleden SUÇ MAKİNESİ kelimesini çıkartıp kişilik hakkı ihlali saymış?

DAŞDEMİR üniversitede tanınır. YALANLARI SAYMAKLA BİTMEZ. KİŞİSEL MENFAATLERİ İÇİN YAPMAYACAĞI ŞEY YOKTUR. Bu konuda kendine acımadığı gibi çoluğuna çocuğuna da acımaz. En utanılası işleri yapar sonra da bana kumpas kurdular diye feryat eder. Bu kişiyi tanımanız için eylemlerini ortaya koyacak, KOM’da benimle ilgili söylediği yalanları burada irdeleyeceğim.” , demişim. Sayın savcı bu cümlelerin içinden “Yalanları saymakla bitmez. Kişisel menfaatleri için yapmayacağı şey yoktur” cümlelerini kişilik hakkı ihlali saymış başka örnek: “Ona söyleyeceğim şudur? Yağma yok, her zaman hakikat kazanır Sezayi! Geç de olsa kazanır. GÖRECEĞİZ EŞKIYANIN CENNET RÜYASI MI HAYATI OKUYOR, YOKSA HAKK’I GÖZETEN VE SÖYLEYEN HAKİKAT EHLİNİN DÜNYASI MI?  DAŞDEMİR ADLI MÜFTERİ, KOM'DAKİ İFADESİNDE BOL BOL BENİM HAKKIM DA YALANA, İFTİRAYA VE DESİSEYE BAŞVURMUŞTUR. Bu durumda bizim de iddialarının gerçeğini yazma hakkımız doğmuştur.” Demişim.

 Sayın savcı cümleden “   Daşdemir adlı müfteri, KOM'daki ifadesinde bol bol benim hakkım da yalana, iftiraya ve desiseye başvurmuştur,” kısmını ve “Göreceğiz eşkıyanın cennet rüyası mı hayatı okuyor, yoksa Hakk’ı gözeten ve söyleyen hakikat ehlinin dünyası mı?” kısmını cümleden çekip almış ve  kişilik hakkı ihlali saymış.

Burada sayın savcıyı eleştirmiyorum. Bu işlerin arka planını bilmeyebilir. Araştırma zahmetine de katlanmaz. Üstelik şikayet edilenin beş yıldır bitmeyen kapı gibi bir FETÖ dosyası var! Savcı ne yapsın? Ben davayı açayım mahkemede tartışılsın der. Ancak senin bu konudaki rahatlığın bana enteresan geliyor. Eylemlerini ve yüz kızartacak fiillerinin mahkemelerde tekrar tekrar gündeme taşımaktan utanmaman çok ilgi çekici! Elbette yalan söylemeyen iftira atmayan bir kişiye yalancı iftiracı demek kişilik haklarını ihlale girer. Ancak bir insan defalarca yalan söylemişse, defalarca iftira atmışsa, üstelik o yalanlar ve iftiraların hedefi olmuşsanız, bu yalanların objesi olarak savcılıklar hakkınızda işlem yapmışsa, o kişiye yalancı ve iftiracı dersiniz. Ve aynen sana dendiği ve dediğim gibi. O KOM’da söylediklerini tek tek sana geri yutturacağım Sezayi. Süleyman ÖZIŞIK abini yardıma çağır da senin meziyetlerini anlatan bir makale patlatsın ulusal basında!

Bak Sezayi bana kumpas kurdular diyorsun. Harç kayıt parasının kendi hesabına geldiğini kabul ediyorsun. Ancak raporlu olduğu için ilgilenemediğinden dolayı parayı üniversite dışından G.T.’ye verdiğini söylüyorsun. Yalan söylüyorsun. Halbuki bu tarihlerde ne izin ne rapor kullanmışsın. Söz konusu parayı neden öğrenci işlerinde ismini verdiğin R.G’e değil de üniversiteyle hiç ilgisi olmayan sigortacı bir arkadaşına verdiğini iddia ediyorsun. Öğrenci işlerinde çalışan hepimizin ortak arkadaşı Rafet’e (ki aynı zamanda aynı sendikada yakın çalıştığın arkadaşın) vermiş olsan, arkadaş o parayı on dakikada yerine ulaştırırdı. Söylediğin yalanın biraz mantığı olsun.

 İsmi yanlış aldığın için yatıramadığın da başka bir yalan. Denizde kum sende yalan! Soruşturmacının da dediği gibi /Muhammad ile Muhammed arasında bir harf fark var, e’yi a yapacaksın o kadar! Öğrencinin ismini bile bilmiyorsun. İfadende :” Bu konuda şahidim vardır Muhammed Aliyev bana özür mektubu gönderdi. Velisi telefon etti sizin rektörlükle sorunlarınız varmış bizim çocuğu kullanmışlar bizim çocuk kesinlikle fethullahçı değildir.” Demişsin.

Ayrıca öğrenciye verdirdiğin iftira dilekçesini tanık ifadesiyle sabittir ki rektörün verdiği talimat üzerine bizzat Sayın DALKIRAN geri aldırmış. Benim araştırmalarımın sonucu bu! Söylediğin gibi öğrenci bu konuda tehdit edilmiş ise bu DALKIRAN tarafından yapılmış olmalıdır. Bunu bildiğin halde neden yalan söyleyip Cengiz SOYKAN tehdit etmiş ve dilekçeyi geri aldırmış diyorsun. Zira öğrenciye bu dilekçeyi yazdırıp rektörlükte bunları yaşattığınıza göre zavallı MUHAMMAD kendisiyle kimin muhatap olduğunu sana söylemiş olmalıdır! Yoksa senin suç dosyalarını ortadan kaldırıp sana yasa dışı af çıkararak senin ipini çözüp üzerimize salan suç ortağın Sayın DALKIRAN’ın fiillerini SOYKAN’a yükleyerek iftira etmenin sende bir karakter haline geldiğini mi göstermek istedin. İlla iftira mı edeceksin? DALKIRAN’a iftira edemiyorum diye SOYKAN’a mı iftira ediyorsun. Her konuda iftira atmak zorunda değilsin ki!

Bu şeytani oyunlarla işlediğin suçu bile karşı bir kumpas hareketine çeviren arsızlığınla nereye kadar gideceğini sandın? Yazık sana yuh sana!

Şikayetçi öğrencinin ismini bile hatırlamıyorsun. Seni şikayet eden öğrenci Muhammad ALASGARLI sana neden özür mektubu göndersin? Suç mu işlemiş çocuk? Suç işleyen sensin. Bu genç senden gerçekten özür dilemişse senden korktuğu için dilemiştir. Velisi telefon etti bizim çocuk kesinlikle Fethullahçı değildir, dedi, öyle mi? Havadaki karadaki bitti bu gariban öğrencilere de mi paralel yapı dedin Sezayi? Senin paralarına el koyduğunu ve ödemediğini şikayet etmekten başka hiçbir suçları olmayan bu gençlere de mi Fethullahçı dedin?

Velinin sana söylediğini ifade ettiğin, “bizim çocuk kesinlikle Fethullahçı değildir” cümlesinden, senin şerriden korku okunuyor! Fark etmiyor musun? O veli rektörü kaç kez aradı ve yardım istedi biliyor musun? FETÖCÜ diye iftira edip içeri attırdığınız rektör ÇELİK’in ardından gençleri ve velisini korkutmak kolay olmuştur elbette.

“Bizim çocuk kesinlikle Fethullahçı değildir” gibi bir  ifadeyi KOM’da kayda geçirmek de senin acemiliğin! Zekânla ilgi yorum yapmak istemiyorum. Belki de Allah ayağına taş doladı! Bilemiyorum! Hiç mi Allah’tan korkmadın? Aklında bulunsun velisinin ismi, Muhammad ALASGARLI’nın halasının eşi, Elçin MUSAYEV. Bu hikayede ALİYEV soy isimli biri yok!

Haa bu arada. Bu yazıdan dolayı da hakarete uğradım diye savcılara koşmayı unutma emi! Bir dava da buna açılsın da bu konuları mahkemede hakim önünde tartışalım. Nasıl olsa sen utanmıyorsun! Bence hava hoş!

Yalan iyi bir hafıza ister Sezayi. Bu işler KOM’a gidip işkembeden atmaya benzemez. Dün KOM’da seni dinleyip yalanlarını kayda geçirmek için kendi mesai arkadaşlarına bile tuzak kuran kirli kamu görevlilerini buldun. Bugün bulabilir misin bilmem! İstihbarat Şube Müdürü Hüseyin ÖZEN Ali Galip’in akrabası haa! Öyle mi demiştin Sezayi! Haydi oradan. Bütün yalanlarınla ve iftiralarınla yüzleşeceksin çare yok. Büyük yalancısın yalancı olmasına da, daha da büyük iftiracısın vesselam.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.