Uşak TV
2013-10-25 00:00:00

UĞUR MUMCU SÜRPRİZ HEDİYESİNİ ALDI, ŞİMDİ SIRA HAKAN FİDAN’DA!

ALİ GALİP BALTAOĞLU

admin@usak.tv 25 Ekim 2013, 00:00

Antisemitist değilim. Bazı Müslümanların inandığı üzere, Yahudilerin lanetlenmiş bir kavim olduğuna da inanmam. Kutsal kitaba dayanılarak yapılan bu yorumların kökten yanlış olduğunu düşünüyorum. Zira Kuran müntesipleri bilirler; Kuran bir ırkı, bir dini, bir kültürü peşinen mahkum etmez ve lanetlemez. Böyle bir iddia, Kuran’a, Kuran’ın insanlığı kuşatan evrensel hükümlerine dahası Allah’ın adaletine yapılmış bir iftiradır. Kuran’ın mahkum ettiği husus Yahudilerin ortaya koydukları model davranışların temsil ettiği sapkın zihniyettir. Biz bu zihniyeti “Yahudileşme” kavramıyla ifade etmekteyiz. Mustafa İslamoğlu Yahudileşme Temayülü” adlı eserinde bu sapkın zihniyeti mahkum ve ifşa eder. Bu nedenle bu yazının hedefi bizatihi Yahudiler değil İsrail Devleti’dir.

Çocuktum, ülkemde İsrail konuşulurdu. Yarım asrı devirdim halen İsrail konuşuluyor. Varlığını, Ortadoğu’da çıkardığı fitneye bağlayan İsrail, zihinsel olarak Yahudileştirilmiş halkların yaşadığı bir bölgede konuşlandığı için bu konuda sıkıntı çekmez. Irki, coğrafi, mezhebi kavgalara teşne, ölümcül kimliklerin kolaylıkla üretildiği bir ortamda işi kolaydır. Hele bir de buna halklarına, kültürlerine, evrensel değerlere, dinlerine ihanet etmiş liderler ve kurumlar eklenince, Ortadoğu ülkeleri, fitnelerin çoğaltıldığı ve yayıldığı bir bataklık haline gelmektedir.

Bölgede İsrail’in burnunu sokmadığı hiçbir şey yoktur. Dostluğunun düşmanlığından daha tehlikeli olduğunu uzmanları bilirler. İşte bu İsrail, ülkemizdeki istihbaratın başındaki kişiden hiç haz etmiyor. Sadece o mu? İsrail’in ülkemiz içindeki uzantıları, işbirlikçileri de Hakan Fidan’dan hoşlanmıyor. Son iki yıldır Hakan Fidan gündemden hiç düşmüyor, düşürülmüyor. İçeride, kendi ülkesinde, vatanında, harimi ismetimizde Hakan Fidan’a operasyon üzerine operasyon düzenleniyor. Öyle ki, Başbakan hasta yatağında iken, birileri tarafından Hakan Fidan ifadeye çağrılabiliyor. Ülke olarak Hakan Fidan’ın atlattığı vartaları şaşkınlıkla gözlüyoruz. 

Ülkemizde yaşayanlar bundan önceki MİT müsteşarının ismini bile bilmezlerdi. Hakan Fidan’ı herkes tanıyor. Ve Hakan Fidan yine gündemde: Son yaşananlar şöyle gelişiyor: Önce, Wall Street Journal’de daha sonra David İgnatius’un Washington Post’daki makalesinde, MİT Müsteşarı'nın İran'a İsrail hesabına çalışan ajanların listesini verdiği öne sürülüyor Ortodoks Musevilerin en çok okunan haftalık gazetesi Jewish Press "Hakan Fidan bir sabah arabasında özel bir sürprizi hakediyor." diyor. MİT müsteşarımız ölümle tehdit ediliyor. 

Bu yaşananlar ve yapılan okkalı tehdit beni 90’lı yıllara götürdü. Bir sabah arabasında kendisi için hazırlanmış özel sürprizi bulan rahmetli gazeteci Uğur Mumcu’yu hatırladım. Uğur Mumcu, Mossad-BARZANİ arasındaki ilişkiler ağının peşine düşmüştü. 7 Ocak 1993 tarihinde Cumhuriyet’te yayınlanan “Mossad ve Barzani” başlıklı yazısında, Barzani-CIA arasındaki ilişkinin zaten bilindiğini ve reddedilmediğini söylerken , Barzani-Mossad arasındaki ilişkiyi deşifre ediyor ve soruyordu?

Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD 'ın Kürtler arasında?

Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?

Bu sorular iyi sorular değildi. Bunların üzerine ne Kürtler ne Türkler, ne de insanlık alemi kafa yormamalıydı! Uğur Mumcu “bir sabah arabasında özel bir sürprizi hakediyor."du! Nitekim 24 Ocak 1993′te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına binip kontağı çevirdiğinde sürpriz hediyesini almış ve paramparça olan vücudu evinin bulunduğu sokağa dağılmıştı.

Evet; Uğur Mumcu Mossad-PKK ilişkisinin ve Türkiye’deki terör olaylarındaki gerçek faillerin, kuklacıların peşine düşmüştü. Kendisinden iki yaş büyük ağabeyi Ceyhan Mumcu’nun ifadesine göre ölmeden önce İsrail Büyükelçisiyle görüşmüştü. Elim suikasttan hemen sonra olayı İBDA –C, İslami Hareket, İslami Cihat gibi örgütler üstlenmişti! Uğur Mumcu’nun cenazesinde yüzbinler Türkiye laiktir laik kalacak, diye yürümüş, halk terörize edilmiş ve toplum bir karpuz gibi ikiye bölünerek, amansız bir ajitasyon süreci başlatılmıştı. 1993’te Türkiye bir şok yaşamış siyasal suikastların, faili meçhullerin, ardı arkası kesilmemişti. 1993’ten 1997’ye gelişme süreci, ülkeyi 28 Şubat istasyonuna çıkartmıştı. Bu karanlık istasyonda , bankaların içi boşaltılarak ülke hazinesi soyulmuş, ölümüne ve insafsızca geliştirilen ajitasyon ortamında halkın kamplara bölünmesi ihmal edilmemişti. 

Yıllar sonra olaylar deşifre edildikçe gerçekler daha fazla açığa çıktı. Uğur Mumcu’nun ağabeyi Ceyhan Mumcu, Haziran 2010’da PKK–MOSSAD bağlantısını çıkaran kardeşimin MOSSAD tarafından öldürüldüğünü düşünüyorum.” diyecektir. Bu tespit gerçeğin ta kendisidir.

Sonuç olarak demem o ki; biz Hakan Fidan için düşülen sürpriz hediyeyi biliyoruz. -HAK EDİLEN HEDİYE C4 tipi plastik patlayıcı. Esasında ısıracak it dişini göstermez derler ama, köşeye sıkışan kedi tırmalar da derler. Dolayısıyla rahat olamıyoruz. Bu safhada işin bir sürprizi de kalmamıştır. İsrail Devleti daha yaratıcı olmalı, başka sürprizlerin peşine düşmelidir. Bu hak edilen hediye türünü sadece Türk halkı değil, bütün Ortadoğu halkları çok iyi bilir. Bayat bir numara ve eylem türüdür, fakat terörist özellikleriyle bilinen devletlerin, güçsüz ülkelerde sıkça başvurduğu bir yöntemdir. Güçlü ülkelerde bu tür eylemler fazla görülmez Çünkü tespit edilir ve sorumlusuna misliyle ödetilir. İsrail bu tür eylemlerden en azından Türkiye’de sonuç alamayacağı gerçeğini görmelidir. 

Şu aşama da bizim için kritik soru şu: Hakan Fidan ne yaptı veya yapıyor da bir sabah arabasında C4 tipi plastik patlayıcı sürprizini hakediyor? Daha ötesi basındaki İsrail ajanları ve tetikçileri tehditlerini açıktan ilan edebilecek düzeyde kudurganlaşabiliyorlar ? Nedir bu adamlarda denge bozukluğuna yol açan, aleni tehdit gibi diplomasi dışı davranışları ortaya çıkaran rahatsızlığın sebebi veya sebepleri?

Hakan Fidan Türkiye Cumhuriyeti’nin MİT müsteşarı. Başbakanın kendi ifadesiyle, onun sır küpü. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, doğruluğu yanlışlığı tartışma konusu olsa bile, tarihinin en bağımsız ve en aktif dış politikasını yürütüyor. Hakan Fidan bu politikanın içerdeki ve dışarıdaki operasyonel ayağı. Nitekim; ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi J. Jeffrey, “Hakan Fidan yeni Ortadoğu’nun yüzü, Onunla işbirliği yapmalıyız çünkü işleri halledebiliyor. Ancak ABD’nin gözü kapalı dostu olduğunu da düşünmemeliyiz. Çünkü değil.” diyor. Sanıyorum yabancıların gözüyle doğru bir tespit. Bu gerçek, ABD-İsrail ekseninde de ciddi kırılmaların göstergesi. Herhalde Obama’ya yapılan operasyonların temel sebeplerinden biri de budur diye düşünüyorum.. Yakın zamanda ABD’de iç ve dış politikaya ayar vermek üzere Obama’nın başına gelenleri gördük. ABD’deki Bütçe kriziyle 15 gün hayat kilitlendi. Seçim zamanlarında ABD’deki Yahudi basında yayınlanan Obama’nın gizli Müslüman olduğu, evlilik alyansının içinde lailaheillallah yazdığı türden iddiaları da hatırlayın. ABD’de de büyük bir güç mücadelesi yaşanıyor. Ana sorun ise Obama’nın zenginlere daha fazla vergi yükü getiren ekonomik politikalarıdır. İsterseniz yukarıdaki zenginler kelimesi yerine Yahudiler kelimesini de kullanabilirsiniz. Yahudi zenginler, İsrail’i desteklemek gibi bir yükümlüğün altındayken bir de vergilerin yükseltilmesinden rahatsızlar. Mamafih zenginler zaten vergi vermeyi sevmezler! Meselelerin girift hale döndüğü Ortadoğu coğrafyasında İsrail’den kaynaklanan rahatsızlıklardan rahatsız olan, zaman zaman İsrail’e ayar verme girişiminde bulunan Obama ABD derin devletinin ilgi odağı konumunda. 

Türkiye bir yandan evinin için temizlerken diğer yandan müzminleşmiş sorunlarının halli için uğraşıyor. Bu sorunların en başında ise otuz yıldır aralıksız süren terör olgusu var. Hakan Fidan, kardeş kavgası boyutlarına ulaşmış bu sorunu çözme iradesi gösteren bir hükümetin, bu sorunu çözmede güvendiği ve kullandığı en önemli argüman. Elimizi kolumuzu bağlayan, yüreklerimizi dağlayan, her tarafında ihanet ve şer şebeklerinin yer aldığı bir ortamda büyük mesuliyetler yükleniyor. Bugün itibariyle sorun kor bir ateş halini almış. İşte bu ortamda kor ateşi avuçları içine alarak, söndürmek için suya koşan kişidir Hakan Fidan. Barışı tesis etme iradesini gösteren hükümetin iradesini icraata dökecek Anadolu çocuğu. Başarır veya başaramaz. Onu bilemem, ama fonksiyonu bu! 

Yakın tarihe bir göz atın. Neler gördük, neler yaşadık biz. Anadolu’da 30 yıldır akut olarak süren akıl ve mantık dışı bu pis savaşa dur demek isteyenlerin, nerede yanlış yapıldı sorusunun peşine düşüp, çözüm için çalışanların, bu trajik savaşı sonlandırmak için harekete geçenlerin akıbetini görelim. Yukarıda Uğur Mumcu’yu görmüştük. Şu isimler acaba bizler için ne ifade ediyor. Turgut Özal, Adnan Kahveci, Eşref Bitlis,

Bu isimlerin meseleyi çözmek için tezleri olduğu bilinir. Adnan Kahveci, Özal’a Kürt sorununun çözümü için rapor hazırlayan kişiydi. Bu isimler işin çözülmesinden, sürüncemede bırakılmamasından yanaydılar. Biri eceliyle ikisi kazaen, biri de suikastla, sözüm ona Hizbullah tarafından yok edildi. Aslında ise hepsi hakkettikleri sürpriz hediyelerini aldılar! Barış sözünü ağzına alan, Kürt meselesi şiddetle çözülmez diyenlerin hepsi birer birer öldürüldü. 1993 zeminine gelmeden, 1990’daki Çetin Emeç, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy suikastlarını da hatırlayın. Kim yapmıştı? Elbette İran! Türkiye İran olmayacaktı. İran’la mücadele edilmeli gerekirse savaşmalıydı! Bu envantere 1991 yılında öldürülen Emekli Jandarma Korgeneral Hulusi Sayın ve emekli Jandarma Korgeneral İsmail Selen’i de ekleyin Kim öldürdü? Bunları da Dev-Sol, öldürmüştü! Bu suikastlara 2001 yılında yapılan Diyarbakır Emniyet müdürü Gaffar Okkan’ı ekleyiniz. Diyarbakırlıların gönlünde taht kuran emniyet müdürünü. Makam peşinde değilim, yapacak bir şey bulmazsam, babamın fırınına gider ekmek satarım diyen, yiğit Anadolu evladını. Lütfen aşaığda verdiğim linki izleyin ve neden ortadan kaldırıldığını anlayın. //www.youtube.com/watch?v=1PfI4pZq-PA

Yakın tarihte yaşanan bu olayların bugün ülkenin çözmeye çalıştığı Kürt sorunuyla ilgisi vardır. Çözüm isteyenlerle, çok şey bilenler, ülkenin içindeki bazı odaklar ve onların dışarıdaki uzantıları tarafından yok edilmişlerdir. Sonuçta yerli ve yabancı ajanların cirit attığı bir Türkiye manzarasının tezahürleriydi o günlerde yaşananlar.

25 Mayıs 2010 tarihinde MİT’in başına atanan Hakan Fidan bugün Türkiye’nin en önemli ve ağır meselesini çözmeye çalışıyor. Tarihi karmaşık, çetrefilli ve kaotik bir sorunun üzerinde çalışıyor. Onu ve temsil ettiği hükümeti sadece Türkiye değil, tüm Ortadoğu ve Batı coğrafyası takip ediyor. İsrail, ABD, İran, Suriye, İngiliz, Fransız, Alman başta olmak üzere türlü türlü gizli servislere mensup en üst düzey temsilcilerin üst üste Kandil’de parti verdiği böyle bir dönemde yapıyor bunu. Oyun kuruyor, oyun bozuyor. İşi çok zor, ama İsrail’ in feryadından anlıyoruz ki; bu işi iyi yapıyor.

Acı bir gerçeği ifade edelim, Hakan Fidan’ın dışarıdaki düşmanları, Hakan Fidan’ı, yani Türkiye Cumhuriyeti MİT Müsteşarı’nı sorguya çağıracak, imkan bulsalardı tutuklayacak kadar güçlü ve cüretkârlar! Benzeri binbir türlü tezgahla mücadele edebilmek için, başbakanımız aman hasta olmasın, yatağa düşmesin, sağ olsun sıhhatte olsun da bütün oyunları bozsun mod ve psikolojisinde mi yaşayacağız? Bizler ağaca dayanma kurur, adama dayanma ölür, inanç ve kültürünün insanlarıyız. Baki olanın Allah olduğunu da çok iyi biliriz. Takdirden gelene tedbir kılınamayacağını da biliriz. Ancak tedbir almadan da takdire sığınmamak lazımdır. İsrail’in hedefe koyduğu, tehdidini alenileştirdiği Hakan Fidan’a, içerdeki bazı unsurların en az İsrail kadar saldırmalarını anlamaktan aciziz. Hakan Fidan için yapılan İran yanlısı, İrancı gibi gayriciddi iddialar, İsrail’in veya ABD’nin iddiaları olarak makuldür. Ama birtakım yerli görünen mahfiller açısından çok makul görülmemektedir. ABD ve İsrail yanlısı demeç ve haberleri kaygı duymadan yayanların Hakan Fidan’ı İrancı olmakla suçlaması traji-komiktir. Dini ve milli konularda mangal kül bırakmayan ancak konu ABD ve İsrail olduğunda zaaf gösterenler, Hakan Fidan düşmanlığının sebeplerini milletimize izah etmelidirler. Herkes safını belirlemelidir.

Biz ülke ve mensup olduğumuz medeniyet olarak komşularımızla kötü olmak, İran’la savaşmak ve çatışmak zorunda değiliz. Mecbur kalmadıkça çatışmamak lazımdır. Tarih, İran’la olan barışımızın, savaşımızdan çok daha büyük olduğunun belgesi niteliğindedir. Ayrıca İsrail ve ABD’den yana olmaktansa, İran’dan yana olmak daha onurlu ve erdemli bir duruş olur. Hiç olmazsa güçlüden yana bir tavır sergilememiş olursunuz. İfadelerim İran’ın zalimliklerine, mezhepçi tavır ve politikalarına destek anlamında değildir, sadece olayın anlaşılması için bir kıyas ve örnek olsun diye söylenmiştir. Hayatları boyunca güçlülerle ve güçlülerin koynunda büyüyenlerin zayıfın yanında olmanın ne demek olduğunu anlayacaklarını sanmıyorum. Ancak güçlülerin koynunda büyüyenlerin, Lailaheilllah ayeti mucibince, asıl güçlünün ve asıl muktedirin kim olduğunu günü gelince anlayacağını biliyorum. Ansızın ve kıskıvrak yakalanacaklardır!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.