Uşak TV

ÖNCE İDDİANAME YAZARI BAŞSAVCI, SONRA DA SAYIN MAHKEME FETÖ’CÜ OLMADIĞIMIN KESİN KANITLARINI GÖRMEZDEN GELDİ!

Hit haberler

Bugün 15 Temmuz…

Bugün, 15 Temmuz. Ülkemizin ABD/İsrail güçlerince işgal girişiminin 4. seneyi devriyesi. Ve 15 Temmuz destanından asla bağımsız göremeyeceğimiz Ayasofya müzesinin Camiye dönüştürüldüğü günlerdir bugünler. Bağımsızlığın ve milli egemenliğin Ayasofya camisi ile taçlandırıldığı günler… Elhamdülillah…

FETÖ’cü olmadığımın kesin kanıtlarının nasıl karartıldığını izaha geçmeden ve buna dair belgeleri sunmadan önce 15 Temmuz’a gelinen süreçle ilgili birkaç kelam etmek istiyorum.

Ben 907 gün FETÖ koğuşunda yattım. Ne düşündüklerini nasıl düşündüklerini eskisinden de daha iyi biliyorum! Bugün hala FETÖ’yü mağdur ve mazur gören ibadet tabakasından bazı insanların olduğunu gözlemlemek benim için büyük bir üzüntü kaynağıdır. Bu insanlara tevilden vazgeçmelerini ve gerçeği görmelerini diliyorum. Bunlara ve unutanlara terör elebaşı Feto haininin 17/25 Aralık sinsi darbe girişimin ilk günlerinde, kendisini ihanetten vazgeçirmeye gelenlere “cerrahi operasyon başlamıştır, geriye dönülemez, hasta enfekte olur” dediğini hatırlatmak istiyorum. Onu mazur görmeye çalışan veya öyle görmek isteyenler kabul etmeliler ki, FETÖ ne yaptıysa büyük bir istekle ve bilerek yaptı. Oyuna filan gelmedi ve getirilmedi! Tarafını Siyonist güçlerden yana çok net belirledi. Kendisinde büyük güç vehmediyor, kapısına kul köle olduğu ABD/İsrail’in desteğiyle başlattığı operasyonda başarıya ulaşacağından hiç kuşku duymuyordu. Karanlık güçlerden aldığı cesaretle, şeytani siretini milletimizin huzurunda aşikar ettiği o korkunç hareket ve mimikleriyle “…Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkan vermesin." demişti. Kurnaz büyücü edasıyla beddualar savuruyordu. İhanetinin sonucundaki başarısına keramet süsü vererek neticede “bedduası tuttu” dedirteceğine inanıyordu…! Allah(c.c.) fırsat vermedi elhamdülillah.

Fakat bu ihtiraslı melun maalesef Anadolu çocuklarının ocağına ateş düşürmeyi başardı. Ancak o gün 250 eve düşen ateş o sinsi melunun sonu oldu. 250 şehidin ve bini aşkın gazinin kanı, ülkemizde çıkarttığı yangını söndürmeye yetti. Bedduası bumerang oldu, kendini vurdu. Gerçek ateş müptezellerinin ocaklarına düştü! Maddi boyutu bir tarafa, geriye telafisi oldukça zor ve ağır bir fatura bıraktı. Bu yüzden 15 Temmuz vesilesiyle FETÖ’yi tekrar tekrar lanetliyorum. Ülkenin dini ve kültürel hayatında enkaz bıraktı melun. Lanet olsun!

İnsanlar arası güveni yaraladığı için lanet ediyorum.

Devletin cemaatlere ve STK’lara güvenini ve vatandaşın da devlete güvenini zedelediği için lanet ediyorum.

Yetişmiş insan kaynağını heba ettiği için lanet ediyorum.

Hayır kurumlarına güveni sarstığı için lanet ediyorum.

İç barışı ve huzuru bozduğu için lanet ediyorum.

Ateş benim evime de uğradı. Terörist olarak damgalanıp 907 gün hapis yatmakla ocağıma ateş düştü. Sinsi ve namert örgütsel bir yapı kurarak istismara açık bir zemine sebep olduğu için bir kez değil bin kez lanet ediyorum.

Velhasıl bu melanete lanet vesilesi bitmez tükenmez.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. 15 Temmuz’un isimsiz kahramanlarına ise selam ediyorum.

15 Temmuz’da susup, 16 Temmuz’da herkesten çok sesi çıkan 16 Temmuz kahramanlarına ise hele siz bir kenarda durun diyorum!...

Fetullah’ın Seçilmiş Milli İradeye(Otoriteye) İsyanı

15 Temmuz’un destansı direnişinin lideri şüphe yok ki, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Aslında bu şanlı bağımsızlık direnişi, 29 Ocak 2009 tarihinde Davos’ta İsrail devlet başkanına karşı “One Minute” çıkışı ile başladı. Bu tarihten 15 Temmuz’a kadar gelinen süreçte sayısız ihanet yaşadık. 13 Eylül 2011‘de Oslo görüşmelerinin sızdırılması ciddi bir işaret fişeğiydi. 7 Şubat 2012 MİT krizi, 17/25 Aralık ve arkasından MİT tırları operasyonu ve benzeri olayları art arda olaylar yaşadık. Hiçbir şey tesadüfi değildi. Bütün bunlar, tam bağımsız Türkiye ideali müntesibi kadroların tasfiye görevinin terörist elebaşı Fetullah Gülen’e verildiği gösteriyordu.

Yine bu süreçte sinsi Feto’nun ilk izi, İsrail’in Mavi Marmara gemisine saldırısında “İsrail'in onayı olmadan hareket etmek otoriteye baş kaldırıdır, izin alınmalıydı” sözleriyle ortaya çıktı. 31 Mayıs 2010 tarihli saldırı sonrasında bu haysiyetsiz hain otorite merkezi olarak kıblesini ifade etmişti. Ancak o günlerde fark edenler olsa da çok üzerine gidilmedi. Biraz da ilmi siyaset yapıyor şeklinde yumuşatıldı. Halbuki, zurnanın zırt dediği yerde görülen bu rüyanın hayra yorulacak hiç bir durumu yoktu. Sanıyorum biraz da savunma psikolojisi olarak geliştirilen argümanlarla yorumlandı bu olgu! En lazım olduğu yerde kitaba bakmak maalesef adetimiz değildi! Nisa suresi 59. Ayeti kerimede Allah Teala “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve içinizden kendilerine yetki verdiğiniz yöneticilere de itaat edin…” buyururken asi Feto, İsrail’i itaat edilmesi gereken otorite olarak kabul ederek defalarca milli iradeye isyan (baş kaldırmıştır demeyeceğim, çünkü baş kaldırması için adam da bir baş bir de beyin olması gerekir) etmiştir. İçerdeki Mankurtları vasıtasıyla, İsrail ve küresel emperyalist güçler adına fitne ateşini yaktı.

Mavi Marmara hadisesinde bir terör devleti olan İsrail’in zulmü altında inim inim inleyen Gazze’ye tıbbi ilaç ve gıda yardımı götüren 6 gemiye uluslararası karasularda saldırıldı. 31 Mayıs 2010 tarihinde İsrail’in korsanca yaptığı saldırı sonucu çok sayıda yaralı ile birlikte 10 yardım gönüllüsü de şehit edildi. Görgü tanıkları, İsrail askerlerinin gemideki gönüllüleri, “one minute” diye tekmelediklerini aktarmaktadırlar. Sayın Cumhurbaşkanı’nın one minute çıkışının İsrail tarafından nasıl algılandığını bundan daha güzel hiçbir şey anlatamaz!

İsrail’in böyle korsanca bir saldırısı karşısında tüm Türkiye tek yürek olmuşken terörist elebaşının İsrail yanlısı çıkışı dikkat çekiciydi. Hatırlanacağı gibi Mavi Marmara katliamından sonra yaptığı açıklamadan dolayı Feto’yu ilk kutlayan İsrail’in Baş Hahamı Eliyahu Bakshi Daron olmuştur. Ayrıca, Siyonist kalemlerden Alon Goshen-Gottstein, Mavi Marmara hadisesindeki Siyonist rejimi kollayan ve Türkiye’yi suçlayan çıkışından dolayı “İsrail, Gülen’e şükran borçludur” diye bir makale yazmıştır. Hafıza beşer nisyan ile maluldür. Geçmişteki bu olayları hatırlamadan günümüzde alınan her tavır bizi yanlışa götürebilir! 15 Temmuz vesilesiyle hatırlamamız gerekenleri hatırlayalım istedim.

Eski Başsavcıya Göre İHH İnsani Yardım Vakfı Ne Anlama Geliyor?

Bu süreçlerde Mavi Marmara gemisini organize eden kuruluş İHH İnsani Yardım Vakfı idi. Uluslararası yardım faaliyetlerini organize eden bu vakıfın zihniyeti ve çalışmaları FETÖ’yü oldukça rahatsız ediyordu. Ayrıca bu vakfı kendi kuruluşları olan Kimse Yok mu Derneğine rakip olarak görüyorlardı. Bu yüzden İHH İnsani Yardım Vakfı’nın ofisleri, FETÖ’cü polislerin ve savcıların baskınına uğramış ve bu yapı tarafından vakfa çeşitli komplolar düzenlenmiştir. Bunu bütün Türkiye bilmektedir. İHH ile FETÖ arasında siyah ile beyaz gibi bir fark söz konusudur. Dolaysıyla FETÖ’cüler ve FETÖ zihniyetine yakın olan kişiler İHH İnsani Yardım Vakfı’ndan nefret ederler!  İHH’ya yakın olanların da FETÖ’den hiç hazzetmediğini söylemek hakkaniyetin gereğidir!

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ilinde Başsavcılık yapmış bir yargı mensubu veya Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti’nin bütün bunları bilmemesi hiç düşünülebilir mi? Hiç kimse bu açık kumpas operasyonunu yargı hatası olarak nitelendirmeye kalkması!.

Bir FETÖ Kriteri Olarak Kimse Yok Mu Derneği

FETÖ’cüleri tespit etmede kullanılan kriterlerden birisi de bir FETÖ kuruluşu olan Kimse Yok mu derneğine yardım yapılıp yapılmadığının, yardımlarda süreklilik olup olmadığının tespitidir.

Şahsen ben hayatım boyunca Kimse Yok Mu Derneği vb. FETÖ kuruluşlarına hiç yardım yapmadım ve bağışta bulunmadım. Son derece sırnaşık bulduğum FETÖ toplayıcılarına bir kurban derim dahi nasip olmamıştır.

Aksine yukarıda bahsettiğim gerekçelerden dolayı FETÖ’nün defalarca kumpas kurduğu ve FETÖ’cülerin istisnasız olarak nefret ettikleri İHH İnsani Yardım Vakfına, kuruluşundan bugüne kadar düzenli olarak (zekât, kurban, infak vb.) yardım yaptım. Buna dair belgeleri burada mecburiyet gereği ve haya ederek sunuyorum. Başka belgeler de var ancak hapiste olduğumdan dolayı temin edemediğim için savcılık ve mahkemeye sunamadığımdan burada vermiyorum. İHH’nın 2006 yılından önceki kayıtlarına ulaşılamadığı için bu tarihten önceki bağışlarım görülmemektedir:

FETÖ’ye zihinsel olarak yakın hiç bir kişide ve hiç bir FETÖ mensubunda böyle bir tercih asla görülmez. İHH ile FETÖ arasındaki ilişkiyi bilenler bu hususun turnusol kağıdı niteliğinde net bir FETÖ ayracı olduğunu ve sadece bu belgenin bile şahsımın FETÖ’cü olmadığını kanıtlamak için yeterli olduğunu taktir edeceklerdir. Böyle bir FETÖ belirtecini, başsavcılık makamındaki bir kişinin ve ağır ceza mahkemesi heyetinin bilmeyecek ve takdir etmeyecek kadar hayatın gerçeklerinden, ülke ve dünya gündeminden kopuk olacağını düşünmek mümkün müdür değerli okurlar?

İşte FETÖ’cü olmadığıma dair bu ve benzeri bir çok açık belge olduğu için şahsıma taammüden kumpas kuruldu diye haykırıyorum. FETÖ zihniyetine yakın olmadığımı gösteren bu belgeyi Uşak başsavcılığına sunmamıza rağmen, hem başsavcı hazırladığı iddianamede hem de mahkeme sırasında böyle aşikar bir delil hiç ama hiç dikkate alınmamış, söz edilmemiş ve yok sayılmıştır! Ancak gerçeklerin er veya geç ortaya çıkma gibi bir karakteri vardır!

FETÖ’ye Açıktan Tavır Almış Bir Rektör Olduğumu Gösteren Üniversitedeki Faaliyetlerim Delil Olmadı!

Önde gelen insanların birçoğunun menfaat ummak da dâhil olmak üzere çeşitli nedenlerle ve özellikle Paralel Yapı’nın şerrinden korktukları için ses çıkarmadıkları 17/25 Aralık sürecinde Uşak Üniversitesinde Mavi Marmara olayı ile ilgili bir konferans düzenlemiştim. Cumhurbaşkanımızın yalnız bırakıldım dediği bu süreçte böyle bir konferansta yaptığım konuşmayı o dönemde basında yer aldığı haliyle aynen sunuyorum:

Rektör Çelik Batının türedi şımarık çocuğu İsrail’in, İslam dünyasının sırtına saplanmış hançer gibi durduğuna dikkat çekerek “ Ortadoğu’da İsrail’ e kardeş bir türedi devlet daha oluşturmak istiyorlar. Ülkemizin de dâhil olduğu İslam dünyasında akan kanın, dikkatli bir gözle bakıldığında bu proje ile yakından ilgili olduğu görülür. Ülke olarak bu projeyi kabul etmeyip direndiğimiz için bizi hedef seçmişlerdir.” dedi.
-Rektör Çelik: “Tarih Mayıs 2010. Büyük bir acı. Tekrar şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Mavi Marmara olayı bizim için İndikatör niteliği taşımaktadır. Eğitim gönüllüsü olarak bildiğimiz hareketin başından, İndikatör niteliğinde Mavi Marmara’ ya karşı, Siyonist rejim yanlısı, katliamı haklı gören açıklama geldi. Böylece şehitlerimizin kanları, küresel güçlerin besleyip büyüttüğü bir casusluk şebekesinin farkına varılmasına vesile oldu. Mavi Marmara’ dan sonrada şehitlerimizin kanı vesilesiyle, dirayetli yönetimimiz sayesinde Siyonist rejim ilk defa özür dilemişti.”
(https://www.milliyet.com.tr/yerel-haberler/usak/usak-universitesi-nde-genclik-ve-sehadet-konferansi-11272295)

Mavi Marmara Şehidi ’nin Babasını Üniversiteye Davet Edip Konferans Verdiren FETÖ’cü Rektör!

FETÖ’cü bir rektör Mavi Marmara şehitlerinden Furkan Doğan’ın babası Ahmet Doğan’ı üniversiteye davet ederek İsrail karşıtı konferans verdirir mi? Yukarıda sunduğum üzere konferansın açılış konuşmasında Feto’ya ağır isnatlarda bulunur ve eleştiriler yapar mı? Söyler misiniz sevgili okurlar bu nasıl bir FETÖ’cülük!?

 Hemen hiç kimsenin konuşmadığı bir dönemde yüreğimizin derinliklerindeki acıları paylaştığımız bu konuşma hem iddianamede hem de mahkemede dikkate alınmadı. İşlerine gelmediği için gerekçeli kararda da yok sayıldı.

İHH Öğrenci Topluluğu’nda ABD/İsrail ve Avenesi Aleyhine Konuşma Yapan FETÖ’cü Rektör!

Yine terörist ele başı Fetullah Gülen’i kimsenin eleştirmeye cesaret edemediği dönemde, İHH öğrenci topluluğu tarafından düzenlenen 28 Şubat ile ilgili bir konferansta yaptığım konuşma şöyleydi: “…Ayrıca malum yapının elebaşı 28 Şubat sürecinde ordunun haklı olduğunu, sivillerden daha demokratik olduklarını ve başörtüsünün furuat olduğunu söyleyerek toplumun direncini kırmıştı. Aynı direniş kırma karakterini Mavi Marmara olayında da görüyoruz. O dönemin kudretli generali bir Amerikan dergisine verdiği mülakatta '28 Şubat'ı biz İsrail için yaptık' demişti. Yani İsrail ve işbirlikçileri yine beraberdiler.” (https://www.haberler.com/usak-universitesi-nde-28-subat-konferansi-8357139-haberi/)

Böyle eleştirilerle sanırım çok oluyorum değil mi sevgili okurlar…

Sosyal Medyada FETÖ Zihniyetinde Olmadığımı Gösteren Diğer Kanıtlar

Mayıs 2014’de Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın da katıldığı bir konferans için gittiğim Filistin’de Gazze dışında bütün Filistin şehirlerini gezdim. Güvenlik gerekçesiyle Siyonist rejimin oluşturduğu adım başı kontrol noktaları gördüm. İsrail’in 1948’den beri işgal altındaki Filistinlilere uyguladığı sistematik işkence, kitlesel katliam ve etnik temizlik yoluyla yayılmacı politikalarını sosyal medya hesaplarımdan (@zeyt4 ve @_saitcelik) yayınlamıştım. Bu paylaşımlarımdan bazı örnekler sunuyorum:

Yukarıdaki paylaşımlarımda da görüldüğü gibi mazlum Filistin halkının elinden arkeolojik kazı vb. bahanelerle topraklarının alınmasını, uğradıkları devlet terörünü, maruz bırakıldıkları dramları, bir açık hava hapishanesinde Filistin halkının yaşadıklarını resimlerle paylaşmıştım.

Bunların dışında, Siyonist politikaları ve İsrail askerlerinin İlk kıblemiz Mescid-i Aksa’ya yaptıkları baskınları da defalarca telin ettim (//www.hurriyet.com.tr/gundem/87-rektorden-israil-aciklamasi-26852024

//www.hurriyet.com.tr/egitim/111-rektorden-11-dilde-gazze-bildirisi-26876286). Üniversitemde Kudüs ile ilgili konferanslar düzenledim (//usakhaberbulteni.com/kudus-rehberi-musa-bickioglu-usak-universitesindeydi).

Böyle bir zihniyetteki bir rektör FETÖ’ye ne düşünsel ne de zihinsel olarak yakın olabilir mi? Hemen herkesin malumudur ki FETÖ zihniyetine yakın olan kişiler İsrail’e asla toz kondurmazlar. FETÖ’nün önde gelen isimlerinden Süleyman Müftügil 26 Ekim 2013 yılındaki telefon konuşmasında (ses kaydı: https://www.youtube.com/watch?v=j2fItQFRpLg linkinden dinlenebilir) “güneydeki çok sevdiğim ülke” diye bahsettiği ülke İsrail’dir. Siyonist uşağı terörist Müftügil: “yakın gelecekte Türkiye ve bölgenin kan gölüne döneceğini, Tayyip Erdoğan ve Mesut Barzani’ye darbe yapılacağını” söylemiştir.

Birinci körfez krizi sırasında Bağdat canlı yayın ile bombalanırken Saddam’ın 1-2 uyduruk füzesi Tel Aviv yakınlarına düşmesi üzerine terörist elebaşı Feto, “İsrail’de çocukların öldürülmesi caiz değil” diye feryat etmişti (bu ve benzeri eleştirimi 2014 yılında twitter hesabımdan paylaşmıştım).

Paralel Yapı’nın eski Gürcistan imamı olan Hayati Küçük “Gülen’in hayatı boyunca İsrail’in aleyhine bir tek söz dahi söylemediği gibi evinizde hatta yatak odanızda bile İsrail hakkında menfi konuşmayın diye telkinlerde bulunuyordu. Türkiye’de İsrail’e ters düşen herkese biz düşman olduk. İsrail’in istemediğini bizler de istemiyorduk. ABD’de Gülen enstitülerini de Yahudiler kurdu” demiştir.

FETÖ’cülerin İsrail kadar olmasa da ABD/Batı politikalarına da meftun olduklarını biliyoruz. Basındaki beyanatlarımda, sosyal medya hesabımda ve önceki yazılarımda da açıkça görülmektedir. Gerek 17/25 Aralık öncesi gerekse de sonrası çeşitli vesilelerle ABD/Batı emperyalist politikalarını kınayan (https://www.haberler.com/usak-universitesi-nin-akademik-yil-acilisi-5159216-haberi/) Mısır’daki darbeyi eleştiren çok sayıdaki beyanatım görülecektir (https://www.haberler.com/usak-universitesi-nden-idam-kararina-kinama-5916236-haberi/ )( //www.usakajans.com/haberdetay/-quot;USAK-UNIVERSITESI-SENATOSUNDAN-KINAMA-quot;/2230).

FETÖ’cü olmadığım gibi FETÖ zihniyetine de yakın olmadığımı gösteren bu delillerimizi gerek soruşturma aşamasında gerekse de mahkeme aşamasında sunmamıza rağmen ki zaten FETÖ’cü olmadığımız herkesin bildiği bir durumdu, kasıtlı olarak maalesef görmemezlikten gelinmiştir. Uşak’a ve ülkemize yazık edilmiştir. Bu delillerin görülmediği, şahitlerin dinlenmediği ve iftiraların mahkumiyete dönüştürüldüğü durum yargısız infaz değil de nedir sevgili okurlar? Aslında tam da FETÖ’nün istediği yapılıp ABD/İsrail düşmanı bir rektör FETÖ’cü diye mahkum ediliyor!

 Bunlar yapılırken herkes oradaydı maalesef. Şahsen cezaevinde çile doldururken, büyük muvahhit Aliya İzzetbegoviç’in “Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır” sözünü bittecrübe yaşayarak öğrendim. Rabbim ona ve davasını sürdürenlere rahmet etsin. Bugünümüze sonsuz şükürler olsun.

Yazıya FETÖ’cü olmadığıma ve kumpasa dair diğer kanıtlarla devam edeceğiz inşallah.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.